10 Nisan 2009 Cuma

İCATLAR ve GELİŞİMLERİ

Mikrodalga Fırın
Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir; mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti; İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı; Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı. Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi; sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.
Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin ayrımıyla gerçekleştiği bilinen mikrodalga ışının ısıtma etkisini fark eden Spencer araştırmasını daha da derinleştirdi. Mikrodalga ışının önüne bir torba mısır koydu ve saniyeler sonra bir torba patlamış mısır elde etti. Ardından, çaydanlığın yan tarafına bir delik açıp magnetrondan çıkan mikrodalga ışınını deliğin içine yönlendirerek dünyanın ilk mikrodalga fırınını yarattı. Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı; bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti. Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.

Klima
Yapay havalandırma ve yapay soğutma sistemleri artık çağlardan beri kullanılıyor:Eskiden insanlar kapı girişlerine ıslak hasırlar asarak ya da konutlarını(hava akımlarını, evin içine girmeden önce avludaki fıskiyelerin arasından geçirmek yoluyla) serinlik sağlayacak şekilde tasarlayarak çözüm arıyorlardı. 19. yüzyıla gelindiğinde, havayı serinletmek için buzun önüne vantilatörler yerleştirilmeye başlanmıştı; ama Willis H. Carrier'in icadı olan bilimsel olarak tasarlanmış ilk klima için 1902'yi beklemek gerekti. Carrier, 1901'de Cornell Üniversitesi elektrik mühendisliği bölümünden mezun oldu; aynı yıl Temmuz ayında Buffalo'daki Buffalo Forge Company'de çalışmaya başladı. Altı ay içinde şirketin araştırma geliştirme laboratuvarının başına getirildi. Buradaki ilk projelerinden biri, ısıtma bobinlerinden oluşan bir sistemden geçirildiğinde havanın ne kadar ısı soğurabileceğini belirlemekti; bulguları şirketin ısınma giderlerinde binlerce dolar tasarruf sağladı. İlk projelerinden bir başkası da soğutmaya yönelikti.; Brooklyn'de Sackett-Wilhelms Lithographing and Publishing adlı matbaa şirketi, ısı ve nem değişimleri yüzünden kağıdın genleşmesi ve büzüşmesi sonucu baskı sürecinde renklerin donuklaşması gib bir sorun yaşıyordu. Willis H. Carrier; 17 Temmuz 1902'de bu şirket için dünyanın ilk klimasının tasarımlarını tamamladı: Klima, matbaanın ısı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen 30 tonluk bir makinaydı.
Carrier, icadını geliştirmeyi sürdürdü ve iki yıl sonra 16 Eylül 1904'te püskürtmeli ilk klima sistemi olan "havayı işlemden geçiren aygıt" için patent başvurusu yaptı. (patent 1906 yılında verildi): Bu sistemde hava, bir fan aracılığıyla aygıtın içine çekiliyor, püskürtülerek soğutuluyor (ya da ısıtılıyor) ve saflığını bozan her türlü yabancı maddeden arıtılması için su bir dizi bölmeden geçiyordu; ardından su yeniden dolaşıma girerken, işlenmiş hava fabrikanın havasını düzenlemek üzere klimadan dışarı veriliyordu. Carrier Engineering ve başka firmaların konut klimaları üretimine geçmesi içinse, 1920'lerin sonunu beklemek gerekecekti.

Fotokopi Makinesi
Chester F. Carlson 1906 yılında doğduğunda karbon kağıdı ya da ozalit gibi çeşitli çoğaltma yöntemleri icat edilmişti. 1903'te George C. Beidler Rektigraf adlı ilk fotokopi makinesini icat etti, ama bu işlem aslında belgelerin baskısını yapmaktan ibaretti ve tutulmadı. 19038'de Carlson elektron fotoğrafçılığı adını verdiği yöntemi bulana dek belgeler elektrostatik olarak çoğaltılamıyordu. Carlson, Amerika'da yaşanan Büyük bunalımdan sonra işini kaybedinceye dek, Bell Telephone Labratories'te araştırmacı mühendis olarak çalışıyordu. Bunun ardından, önce patent avukatlığı yaptı, sonra da New York'taki elektronik firması P.R. Mallory & Co.'nun patent departmanında işe girdi; buradayken dikkatini patent işlerini hızlandırmak için bir kopya makinesi icat etmeye yoğunlaştırdı. New York Halk Kütüphanesi'nde araştırma yaparken Paul Selenyi'nin çeşitli maddelerin elektrik iletkenliğinin ışığa bağlı olarak değiştiğine dair ilkesini keşfetti. Selenyi'nin ilkesini, kopyalamaya uyarladı ve bu değişken iletkenliği, kopya edilecek belgenin sabit bir gölgesine dönüştürmek üzerine deneyler yaptı. 8 Eylül 1938'de elektron fotoğrafçılığı için patent başvurusunu yaptı ve ertesi ay bu süreci başarıyla uygulayarak yaptığı deneyin tarihini ve yerini cam bir levhadan mumlu kağıdın üzerine geçirdi: "10-22-39 Astoria"
Carlson, 20 şirketin kapısını çaldıysa da buluşuyla ilgilenen çıkmadı; ama 1944'te Columbus'taki Battelle Memorial Enstitüsü , bir telif hakkı sözleşmesi altında, fikri geliştirmek için çalışmasını kabul etti. Ronald M Schaffert bu süreci geliştirdi ve sonunda üretim hakları Haloid Corporation'a satıldı; bu şirket , Carlson'ın buluşunun adını Xerography olarak değiştirdi. Haloid şirketi, zerografi ilkesiyle çalışan ilk fotokopi makinesini 1959'da üretti; makine öylesine tutuldu ki, şirket daha sonra adını Xerox Corporation olarak değiştirdi.

Televizyon
John Logie Baird bir rahatsızlık nedeni ile sağlığına iyi geleceğini düşünerek Batı Hint Adaları'na tatile gitti. 1922 yılında İngiltere'ye geri döndü. Hastings'e yerleşen Baird burada birkaç buluş denemesinde bulundu, sonuç hüsrandı. Daha sonraları aklında görüntüyü iletme düşüncesi gelişmeye başladı. Sağlık sıkıntıları devam ediyordu ve bunun üzerine para sıkıntısıda eklenmeye başladı. Alman Paul Nipkow'un buluşu olan optik bir tarayıcı diskini geliştirip, mekanik bir televizyon alıcı-vericisi geliştirdi.26 Temmuz 1923'te patent başvurusunda bulundu. 1924 yılında patent onaylandı. Aradan geçen zamanda buluşunu geliştirmek için değişik yöntemler denedi. Bisküvi kutusu, örgü şişeleri gibi değişik malzemeler kullanarak çalışan bir televizyon elde etmeyi başardı. 1926 yılında Londra'da Kraliyet Bilim Akademisi'nde ve Oxford sokağında halka buluşunu tanıttı.
Bu çalışmalar esnasında birbirlerinden habersizce elektronik televizyonlar üzerinde çalışan mucitler vardı. Görüntü Çözümleyici adı altında patenti alan Farnsworth elektronik televizyonlarda görüntü gösterimini başaran ilk kişi oldu. Günümüzde kullandığımız televizyonların temelini ise Zworykin'in icadı olan katodik ışın alıcı-vericisidir. Tüm mucitler buluşlarının sistemini daha eski buluşlara dayandırıyordu. Zworykin 1938 de bu sistemlerin patentini aldı ve çağdaş tv lerin babası oldu. Başlangıç olarak tv yayınları iki sistem üzerinde yapılıyordu. Mekanik ve Elektronik sistemlere yayın dönüşümlü olarak BBC tarafından sağlanıyordu.Şubat 1937 itibari ile mekanik sistemlerden vazgeçilip tamamen elektronik tv sistemine geçildi.

Bulaşık Makinası
19. Yüzyılda ABD'li kadınların canını bulaşık yıkamak çok sıkmaya başlamıştı. Bulaşık yıkamanınkendi görevleri olmadığını düşünüyorlardı. Bu tür işlerle uğraşmak yerine daha sosyal aktivitelere zaman ayırmak istiyorlardı. Bu nedenle tuttukları temizlikçiler onların yerine bu görevleri yerine getiriyorlardı. Çok sevdikleri yemek takımlarına hizmetçilerin çok fazla özenmediklerinden şikayet ediyorlardı.
Birçok kadın bulaşık makinası yapabilmek için değişik fikirler geliştirdi. Ancak ilk patent 1885'te Josephine G. Cochran taraınjdan alındı. Cochran yaratıcılık konusunda rakiplerinden bir adı öndeydi, bunun nedeni buharlı gemiyi icat ettiğini ortaya süren John Fitch'in soyundan geliyor olmasıydı. Cochran her zaman daha üstün bir yaşayış tarzı hayal etti. Bu yüzden isminin daha kolay hatırlanacak "Cochrane, Cockran" gibi şekillerde yazdığı söylenmektedir. Bulaşık makinasını üretip patentini aldığı zaman ismi Josephine G. Cochran olarak tarihe geçti.. Makinanın çalışma sistemi çok basitti. Alt kısımda yeralan iki silindir ile pompalanan su ve sabun, makinanın içinde bulaşıkların dizildiği raflara pompalanıyordu. Daha sonra yeniden pompalanmak üzere emici silindirler bu suyu çekiyordu. Evlerde kullanılmak üzere üretilen makinalar, yan taraflarında bulunan kol yardımı ile çalıştırılıyor. Daha büyük ihtiyaç görülen işyerlerinde ise buhar gücünden faydalanılıyordu. Bir fuarda gazeteciler tarafından makinalarının tanıtılması üzerine daha çok tanındı. Makinanın pazarlamasınıda kendi yapan Cochran, pazarlamanın icat etmekten daha zor olduğunu ve şimdiki aklı olsa bu işe girişmeyeceğini söyledi.

Telefon - Telgraf
İnsanlar uzun yıllar boyunca uzak yerlerde yaşayan diğer topluluklarla haberleşmeyi sağlayacak değişik yollar aradılar. Açık havada ateş yakmak, parlayan aynalar kullanmak gibi ilkel yöntemler denediler. Fransız Claude Chappe 1793 yılında uzak mesafelerle haberleşmeyi sağlayan bir araç geliştirdi ve adını Telgraf koydu. Kulelerin tepelerine hareketli kollar takılırdı ve bu kolların yardımı ile işaretler yapılır rakam ve harfler iletilirdi. Aradan geçen zaman telgraf kullanımını geliştirdi. 1876 yılında Alexander Graham Bell, ilk defa konuşmaları teller aracılığı ile iletmeyi başardı. Sağır olan insanlar üzerinde araştırma yapan Bell, seslerin havadaki yayılımını ve nasıl oluştuğunu merak etmiş ve "armonik telgraf adında bir düzenek üstünde çalışırken, elektrik akımı sayesinde konuşurken oluşan titreşimlere benzer değişimlerin benzer şeilde elektrik dalgalarıyla iletilebileceğini bulmuştu.
Bell 1876'da hatlı telefonlara benzer şekildeydi ve borazanı andıran bir görünümü vardı. Ağızlık ve kulaklık bölümleri biraradaydı. Ağızlığa konuşulduğunda ses sayesinde titreşen diyafram sesleri elektrik dalgalarına çeviriyor, iletilen dalgalar diyaframa çarpıp tekrar ses haline geliyordu. Telefonun öncüsü olarak bilinen telgraf tel üzerinde sinyaller gönderilmesine yarıyordu. Telgraf başlarda trenlerin izlenip yönetilmesine yardımcı olmak amacı ile kullanılıyordu. Daha sonraları yaygınlaştı ve şehirler arası telgraf hatları döşendi. Mors alfabesi denilen alfabe mors anahtarı adında bir cihaz sayesinde iletiliyordu. Nokta ve çizgikerden oluşan sinyaller iki cihaz arasında iletiliyordu. Duvara monte edilen telefon ilk defa Edison tarafından üretildi. Mikrofon ve alıcı tasarımlarıda kendisine ait olmakla beraber telefon zilinide ilk defa sisteme entegre etti. Kullanıcı karşısındaki kişiyi dinlerken bir kolu sürekli çevirmesi gerekiyordu. Ahize 1885 yılında yapıldı ve yaygınlaşmaya başladı. Metal olarak üretilen ahizeler 1930'lu yıllardan sonra plastik olarak üretilmeye başlandı. İlk telefon görüşmeleri santral memurları aracılığı ile gerçekleştirilirdi. Arayan kişi ile aranan kişinin bağlantı fişleri birleştirilerek iki tarafın görüşmesi sağlanırdı.

Elektrikli Ütü
İnsanlar giysilerindeki kırışıklıkları giderebilmek için uzun uğraşlar vermişlerdir. Bu uğraşılar sonunda değişik yöntemler bulmuşlardır.Başlarda odun, cam , mermer gibi aletler kullanıldı. Taşların ısıtılıp giysilerin üzerinde gezdirilmesi ile ütünün temelleri atılmaya başladı. Tarihte ilk kez sapı olan bir demir parça ile ütüleme işleminin yapılması 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ocaklarda ısıtılarak kullanılan ütüler zamanla kor ve kömür ile ısıtılan içi oyuk ütülerle yerdeğiştirdi. 19. yüzyılda ise ocak ya da sobaların ısıtıcı olarak kullanılması standart hale geldi.
Henry W. Seely (ABD) ilk defa ütünün taban kısmını ısıtmak için elektrik kullandı ve 1882 de elektrikli ütüyü icat etmiş oldu.Ütü iki karbon tabaka arasında kalan elektrik arkı sayesinde ısıtılıyordu. 1883 yılında ütüyü kablosuz hale getirip daha güvenli bir hale getirdi. Çalışma sistemi günümüzdeki sistemle çok benzerdi. kablonun prize takılması ve ısıtılması gerekiyor, daha sonra prizden çıkarılıp rahatça kullanılabiliyordu. Tüm bunlara karşın, ütü oldukça pahalı ve dayanıksız bir aletti. Elektriğin yeni yeni yaygınlaşması ve satışların düşüklüğü nedeniyle ticari bir başarı elde edemedi. Ütüler zaman içinde gelişti. 1926 yılında Eldez isimli bir kuru temizleme firması buharlı ütüyü üretti. Fakat geçmişteki başarısızlık bunada yansıdı. İnsanlar henüz bunu kullanamaya hazır değillerdi.. Bu yüzden bir başarı elde edilemedi. O günlerde beri ütüler çok gelişti. Günümüzde kullanılan ütülerin çok büyük bir kısmı buharlıdır. Üretiminin ilk yapıldığı yıllarda pek ilgi görmesede gerçekten çok yararlı bir özellik olduğu anlaşıldı.

Elektrikli Süpürge
19. yüzyıla kadar halı gibi eşyalar sopayla dövülüp yıkanarak temizleniyordu. Bu şekilde temizlik yapmak oldukça zahmetli ve uzun sürüyordu. Mekanik bazı sistemler geliştirildi. Döner fırçalı ve kiri emen körüklü temizleyiciler kullanıldı.
İlk elektrikli süpürge İngiliz Hubert Booth tarafından icat edildi (1871 - 1955) Booth bu icadın ardından British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. (1901) Bu alet yakıtla çalışıyor ve taşıması oldukça zahmetli oluyordu. At arabaları sayesinde taşınan bu alet işçiler tarafından kullanılırdı. Pencerelerden uzatılan bir hortum sayesinde evlerin içinde temizlik yapılabiliyordu. Bu icat çok başarılı olmuştu ve çok iş yaptı. 1908 yılında Murray Spangler bu aletten çok daha hafif bir elektrikli süpürge üretti ve patentini aldı. Bunu üretebilecek mali gücü olmamasından ötürü William Hoover'ın şirketi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.

Hesap Makinası
İskoçyalı John Napier çarpma - bölme ve toplama - çıkarma arasında bağlantılar kurdu. Kurduğu bu bağlantılar mekanik hesap yapma makinalarının temelini attı. Uzun yıllar boyunca insanlar hesap makinasını Blaise Pascal'ın icat ettiğini düşündüler. Aslında ilk icadı onun yapmadığı, ondan 18 yıl önce hesap yapan bir saat icad eden Wilhelm Schickard'ın yaptığı ortaya çıktı. Alman tarihçi Franz Hammer tarafından bu konuda pekçok belge bulundu. Schickard'ın icadı daha önce bulunmasına karşın Pascal'ın icadından daha gelişmiş özelliklere sahipti. Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini aynı anda yapabiliyordu.1957 yılında belgeler ortaya çıkarıldı ve hesap makinasının gerçek mucidi olarak Schickard tarihe adını yazdırdı..
1820 yılınca Charles Xavier Thomas de Colmar Fransa'da ilk ticari hesap makinasını üretti. Günümüzde kullanılan hesap makinaları o zamanlar kullanılanlardan çok farklıdır. Mekanik sistemler yerine günümüzde mikroişlemcili hesaplayıcılar kullanılıyor.Mikroişlemcinin mucidi olan Jack Kilby bu işlemcileri kullanarak elektronik hesap makinalarını piyasaya sürdü. 1967 yılında ise birkaç arkadaşı ile birlikte ilk portatif hesap makinasını tanıttılar. Kilby ve Japon firması olan Canon 3 yıl sonra ilk ticari cebe sığan hesap makinalarını piyasaya sürdüler. Cebe sığacak kadar küçük olan bu cihazlara Pocketronic ismini vermişlerdi. Clive Sinclair İngiltere'de 1972 yılında Sinclair Executive adında bir hesap makinası icat etti. Pocketronic'ten daha küçük ebatlardaydı. Bazıları ilk cebe sığan hesap makinası olarak bunu kabul ediyorlar. İki cihaz arasında teknik farklılıklar vardı. Sinclair sonuçları LED bir ekranda gösteriyordu ancak Pocketronic ısıya duyarlı kağıda yansıtıyordu.

Şişme Lastik
Şişme lastik aynı zamanda inşaat muhendisi olan mucit Robert Thomson tarafından 10 Aralık 1845'te icat edildi. Çok geçmeden patentini aldı. İlk tanıtımını yaptığı yaz Mechanics' Magazine dergisinde çok şaşkınlık yarattı. O dönemde yaygın olarak kullanılan at arabalarının tekerleklerine uygulanacak bu lastikler sayesinde inanılmaz bir sessizlik sağlıyordu. Aynı zamanda istenildiği ölçüde şişirilebilen bu lastikler her şartta kullanılabiliyordu. 1847 yılında patent haklarını Messers. Whitehurst & Co adında bir şirkete sattı. Bu firma lastikleri ticari hale getirmeye çalıştı. Ancak maliyetin yüksek olması nedeniyle çok pahalıydılar ve lastiğin tekerleğe montajı için 70 gibi yüksek bir sayıda civata gerekiyordu.
Şişme lastikler bu ticari başarısızlığı yüzünden bir süre ortalarda görünmedi. İrlanda'da bir veteriner olarak çalışan John Boyd Dunlop 1887 yılında bu lastikler üzerinde çalışmaya başladı. 1 yıl gibi bir süre boyunca bu lastikleri geliştirmeye çalıştı. Oğlunun bindiği bisikletin toprak üzerinde ne kadar derin izler bıraktığını farkeden Dunlop bahçe hortumu kullanarak bazı yenilikler yapmaya çalıştı. Aile doktorları John Fagan lastikleri su değilde hava ile doldurmayı denemesini söyledi. Dunlop bu fikri bisiklet lastiklerine uyguladı ve patentini aldı. Belfast'taki bisiklet üreticilerinden biri olan W. Edin & Co ile üretim anlaşması imzaladılar. Lastiklerin bu ticari başarısı 1899 yılında Dunlop'un ilk fabrikasını kurması için cesaretlendirdi ve Pneumatic Tyre Co.'yu kurdu. Aradan 1 yıl geçtikten sonra bir spor dergisi tarafından Thomson'ın daha önce lastikleri için aldığı patent kamuoyuna duyurulunca Dunlop'un patenti geçersiz duruma düştü. Bu olayın ardından birçok rakip lastik firması ortaya çıktı. İsim değiştiren firma Dunlop Rubber Company adı altında başarılarını sürdürdü

Radyo
İtalyan Mucit Guglielmo Marconi radyoyu icat eden kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak radyonun kendi icadı olduğunu iddia eden birçok kişi ortaya çıkmıştır. Telsiz telegraf patentine sahip olan Nikolai Tesla, Olive Lodge bu iddiayı ortaya atanların başında gelir. Rus mucit Alexander Stepanovitch Popov ise anlaşılabilen ilk radyo dalgalarını iletmeyi başarmış ancak bu icadı için patent almamıştır. Daha pek çok insan vardır fakat ticari başarıyı yakalayan kişinin Marconi olduğu herkesçe kabul edilir.
Popov, Lodge ve Marconi, Edward Branly'nin bulduğu Branly Tüpü adı verilen ve radyo dalgalarını saptamak için kullanılan bir aracı geliştirmeye çalışıyorlardı. 1890 yılında başlayan bu geliştirme çabaları 1895 yılında Marconi ve Popov'un birbirlerinden habersiz bir şekilde geliştirmeleri ile sonlanacaktı. 1896 yılında ise ilk defa Popov tarafından "Heinrich Hertz" ismi Mors alfabesi kullanılarak anlaşılır bir şekilde iletildi. İtalya^da aradığı desteği birtürlü alamayan Marconi sonunda İngiltere'ye gitti ve burada ilk radyonun patentini aldı. Bu patent alımının ardından birçok farklı versiyonu üretildi. Lee De Forest ve Edwin Howard Armstrong Amerika'da radyo teknolojisinde çok büyük değişiklikler yaptılar. Tüpler ve devreler kullanrak bambaşka bir hal kazandrdılar. 1947 yılında transistörün
icadı ise radyo teknolojisi için bir devrim olmuştur.

Dikiş Makinası
İlk düküş makinasının mucidi net olarak bilinmiyor. Bunun nedeni birçok mucidin olması. 1790 yılında ilk patenti alan kişi olarak kayıtlarda Thomas Saint görünüyor. Daha sonraları Isaac Singer ve Elias Howe Jr. gibi mucitlerin bulacağı birçok teknik özelliği başvurusunda belirtmesine karşın hiçbirini gerçekleştirememiştir. Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa'da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makşnasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD'de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt'tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı.
Howe'un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika'da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. İngiltere'ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği İngiltere'de anlaşmazlık yaşayınca beşparasız ABD'ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD'nin en zenginleri arasına girdi.

Fare Kapa
Fare kapanı, yüzlerce yıl mucitlerin beceri sınırlarını zorlayıp durmuştu, ama 19. yüzyıl ortalarından itibaren yalnız ABD'de 4 bini aşkın fare kapanı patenti verilecekti. Klasik şekli, çüzgü filmlerin ölümsüzleştirdiği ve icadından beri geçen yüzyılı aşkın süredir hala günlük kullanımda olan yaylı tuzak, yani kapandır. İlk yaylı kapanı icat eden William Hooker patenti 1894'te aldı ve Out of Sight (Gözden Irak) adıyla pazarladı; logonun ortasındaki "O" harfinin içinden bir fare kafasını uzatmış bakıyordu. (Hooker; 1865 ve 1908 arasında 27 buluşun patentini aldı; ilki çalı budama makasıydı, ama diğer hepsi ya kapılar ya da hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.) Beş yıl sonra, John Mast çok benzer bir aygıt icat etti ve bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor'u pazarlamak için Lititz'de bir fabrika kurdu. (Şimdiki adı Woodstream Corp.) Hooker'ın Out of Sight patentini almasından dört yıl sonra, James Henry Atkinson başka bir fare kapanının patentini aldı. Kapanını bağımsız olarak mı icat ettiğini, yoksa Hooker'ınkinden mi kopyaladığı tartışmaya açıktır;ancak, İngiltere Patent Bürosu'nun 1905'te belirlediği yeni kurallar uyarınca, tümüyle yeni birşey olmasaydı, bu icadın patentini alamayacağı kesindir. Atkinson daha önce de jaluziler, şömineler ve ütülerle ilgili patent başvurusunda bulunmuştu.
Ardından 30 Aralık 1898'de, "fare, sıçan benzeri zararlılar için geliştirilmiş pedallı kapan" ın patentini almak üzere başvuruda bulundu. Bu patent, Atkinson'ın kapanını, Hooker'dan kopyaladığı yolundaki iddiaları zayıflatır; çünkü pedallı kapan, ancak fare kapanın üzerinde koştuğunda harekete geçiyordu. Sorun, Atkinson'ın Little Nipper adını verdiği klasik fare kapanını tanımlayan daha geliştirilmiş bir versiyon için aldığı 1899 tarihli patentti. Patente göre bu kapan, "konulan yem çekilirse çalışıyordu." Little Nipper, bugün de olduğu gibi, Gwent'teki tel fabrikası Procter Brothers tarafından üretilmişti.
Cep telefonu (1973):
Cep telefonu düşüncesi 1947'de ortaya çıkmış. Arabalara nasıl telefon yerleştireceklerini düşünen bilimadamları, yüksek güçlü vericileri aralıklı olarak yerleştirmektense düşük güçlü ucuz vericileri sık aralıklarla yerleştirmenin daha başarılı bir sistem olduğunu düşünmüşler. Tabii o sırada bunu yapabilecek teknoloji ortalarda yokmuş. Martin Cooper, modern cep telefonu cihazının mucidi sayılıyor. İlk cep telefonu görüşmesini 1973 yılının Nisan ayında o yapmış. 1977'de ilk cihaz imal edilmiş ve 2000 tane sınırlı sayıda üretilerek piyasaya çıkmış.

Hiç yorum yok: