12 Nisan 2009 Pazar

TASARIM NEDİR ?

Dilimize tasarlama sözcüğü, İngilizce ve Fransızca da ki “desing” kelimesi karşılığı olarak kullanılmaktadır. Desing kelimesi de Latince kökenlidir. Tasarımın birçok tanımı yapılabilir. Bunlardan birkaçını verelim:
Tasarım, algı ile kavram arasında bir bağlama aracıdır. Nesnel gerçeklik ile doğrudan ilişkisi bulunmaz. Bu nedenle önemsiz ayrıntılar yerine, önemli özelliklere dikkat çeker. Bunun sonucu olarak ta algılardan genelleştirme yapılarak kanılara varılır.
Tasarım bilgi edinme öğesidir. Çünkü, duyumsal tasarım ile zihinsel tasarım daima birbirini etkiler. Bu nedenle duyumsal bilgi ile ussal bilgi her zaman iç içedir. Gerçek bilgi ise böylelikle oluşur.
Güzel sanatlar alanında tasarım, yaratıcı sürecin kendisi olup, bir faaliyet için gerekli olan eskiz ve planların hazırlanması süreci çalışmalarını kapsar.
Tasarım: Bir şeyi zihinde biçimlendirme kurma, tasarımlanan biçim , tasavvur.
Bilgisayar alanında ise: Bilgisayar destekli tasarım: Araştırma bürolarında, yeni bir ürünün tasarımı için kullanılabilen bilişim tekniklerinin tümü.
TASARIMIN OLUŞUMU VE TASARIMIN DALLARI
Bir tasarım kendi içinde bir yapıya ve bu yapı arkasında bir planlamaya sahip olmalıdır. Bütün sanatların temelinde bir tasarım olgusu bulunmaktadır. Tasarlama eylemi, oluşturulacak yapının organizasyonu ile ilgili her türlü faaliyeti içine almaktadır.Uygulamalı tasarım dallarını üç ana başlıkta toplamak mümkündür: Endüstri tasarımı, Çevre tasarımı ve Grafik tasarımı.Endüstri tasarımı üç boyutlu nesnelerin tasarlanması ve geliştirilmesiyle ilgilidir. Makineler, araç-gerçler, mutfak malzemeleri ve diğer birçok ürün endüstri tasarımına girer.Çevre tasarımcısı ise bina, peyzaj ve iç mekan tasarımını kapsayan oldukça geniş bir çalışma alanıdır. Bu alanda da tasarımcını görevi dayanıklı, işlevsel ve estetik olanı bulmaktır.Grafik tasarımcı ise genel olarak, okunan ve izlenen görüntülerin tasarımında sorumludur. Afişler, kitaplar, bilgi ve uyarı işaretleri, broşürler vb. grafik tasarımı etkinlik alanı içine girer. Grafik tasarımın amacı da gerek iletişim, gerekse estetik kaliteyi en üst düzeye çıkarmaktır.Bir tasarım problemi daima iletişim ile ilgilidir. Tasarımcı; uygulama yöntemlerinin yanı sıra görsel algılamanın doğasını, görsel yanılsamanın rolünü ve sözel ile görsel iletişim arasındaki ilişkileri de bilmek ve göz önüne almak zorundadır.
Tasarım Süreci;
1-) Problemin Tanımı
2-) Bilgi Toplama
3-) Yaratıcılık ve Buluş Süreci
4-) Çözüm Bulma
5-) Uygulama
1-)Problemin tanımlanması: Bir tasarım problemini çözümündeki ilk aşama , problemi tanımlamaktır. Verilen konunu ne olduğunu tam olarak anlama ve o konuyu benimseyebilmektir. Bir problemi tanımlarken, sınırları zorlamak ve alışılmış düşünce sistemlerine takılıp kalmamak gerekir.
2)Bilgi toplama: Yapılacak tasarımda bir hareket noktası bulabilmenin tek yolu, problem hakkında mümkün oldukça çok bilgi toplaya bilmektir.
3)Yaratıcılık ve Buluş: Tasarımcı yada tasarım öğrencisi, konu ile ilgili araştırmalar yapıp gerekli bilgi ve verileri toplamışsa ve bunları değerlendirebiliyorsa yaratıcılığa ulaşılabilir. Yaratıcılık tasarımın en önemli bölümü sayılabilir.Yaratıcılıkta iki aşama olduğu söylene bilir. Tasarımcı kağıda ilk eskizlerini karaladığında “dışavurumculu yaratıcılık” aşamasındadır. Eskiz biraz daha ayrıntılı bir hale getirildiğinde ise “üretken yaratıcılık” aşamasına geçilmiş olur.
4)Çözüm bulma: Yaratıcılık ve buluş süreci, problemin ortaya konması ve olasılıkların araştırılmasına yönelik çalışmaları içerir. Çözüm bulma ise bu olasılıklar hakkında bir karara varılarak, araştırmanın sona erdirilmesidir. Çözüm olarak seçilen olasılıklar, daha sonra ayrıntılı taslaklar halinde hazırlanır.
5)Uygulama: Tüm aşamalardan geçmiş olan tasarımın hazır hale getirilmesi işlemidir.
TASARIM İLKELERİ
Bir tasarımın hammaddeleri şunlardır:
1)Çizgi: Düz yada kıvrımlı, sürekli yada kesik, grenli yada keskin özelliklere sahip olabilir. Çizgiler karakterine yada konumuna bağlı olarak bazı mesajlar iletebilir. Düşey çizgi:saygınlık. Yatay çizgi: durgunluk. Kıvrımlı çizgi: zafer. Diyalog çizgi: canlılık.
2)Ton
3)Renk : İzleyicide bir çok duygular uyandırabilir. Sıcak renkler uyarıcı, soğuk renkler ise dinlendirici etkiye sahiptir.
4)Doku: Bir yüzey üzerinde tekrarlara dayalı biçimsel bir düzen bulunuyorsa orada bir dokunun varlığından söz edilebilir.
5)Biçim: Birçok çizginin bir arada bulunuşu, tek bir çizgi içerisindeki dönüş ve kıvrımlar ile değişik tonların oluşturduğu yüzeyler, bir tasarımda biçimi oluşturan unsurlardır.
6)Ölçü: Tasarım daima değişik ve belirli ölçülere sahip görsel unsurların bir araya gelmesiyle oluşur.
7)Yön: Bir tasarım üzerindeki çizgiler ve noktalar değişik noktalara yönelerek bir hareket oluştururlar.
Tasarımcı , vereceği etki doğrultusunda bu hareketi yönlendirmekle yükümlüdür.Bir tasarımın beş temel ilkesi bulunmaktadır.
1)Denge
2)Orantı ve görsel hiyerarşi
3)Görsel devamlılık
4)Bütünlük
5)Vurgulama
Tasarım çalışmalarında bu beş temel ilke göz önünde tutulmalıdır. Tasarım hazırlanırken denge, orantı ve görsel devamlılık bir bütünlük içerisinde iyi bir vurgulamayla verilmelidir.
TASARIMIN GÖRSELLEŞTİRİLMESİ
Taslaklar: Görselleştirmenin ilk basamağı olan taslaklar, yaratıcı düşünceleri yalınlaştırarak aktaran görsel notlar yada kararlamalardır. Her taslak birer zihinsel alıştırmadır. Taslak aşaması, tasarım sürecinin beklide en uzun tutulması gereken kısmıdır.Taslak aşamasında yaratıcılığın bütün sınırları zorlanmalı, bu çalışmalar belirli bir olgunluğa erişmeden herhangi bir seçme yoluna gidilmemelidir. Taslaklar, tasarımın görünümü hakkında üretim öncesinde bilgi veren unsurlardır. Her tasarım için en az bir taslak önceden hazırlanmalıdır.Taslak çalışmasının gelişim evresi: Taslaklar ilk önce karalamalardan yola çıkılarak hazırlanır yani taslak hazırlamanın ilk aşaması karalamalardır. Tasarımcı karalamaları arasında seçtiği birkaç örneği biraz daha görsel hale getirir buna ön taslak denir. Çalışmanın son aşaması ayrıntılı taslaklardır. Bu taslaklarda iyice ayrıntıya girilir ve tasarım görselleştirilmiş olur.
TASARIMIN OLUŞTURULMASI
Mümkün olduğu kadar basit ve net bir tasarım yapabilmek için, tasarımın çözümünde üç boyuta geçerken çizgi, yön, doku, oran- orantı ve renkten oluşan görsel öğeler kullanılır. Kullanılan görsel öğeler yeni bir bütünü meydana getiren esas parçalardır.Tasarım doğrultusunun, ulaşacağı kitlenin farkında olmalıdır. Neyi hangi fiyata satabileceğini, neyi niçin satamayacağını yi bilmelidir. Biçim ve dekorda farklı kitleleri hedeflemelidir. Firmanın rekabet ettiği diğer firmaların ne yaptıklarını , ne ürettiklerini bilmelidir. İnsan ilişkileri de işin en önemli kısmıdır.Kısaca özetlenen tasarım ilke ve yöntemleri, seramik tasarımı konusunda irdelendiğinde, ele alınan görsel yöntem ve ilkelerin bilinmesi, biçim kaygısı kadar malzeme yani sır, ve boya maddeleri ve yapıları, uygun şekillendirme ve kurutma yöntemleri, fırın ve ısı faktörü kullanılabilir dekor yöntemlerinin de bilinmesi gerekir. Çünkü ürün tasarımında kullanılacak çamur ve sır hammaddelerinin aralarındaki ilişkiler ve kontrol yöntemleri, toplu küçülme, su emme ve mukavemet oranları önemli rol oynar. Bu ilişkiler birbirini etkiler.

11 Nisan 2009 Cumartesi

MÜSLÜMANLARIN EN İYİ 10 İCADI

*Kahve: Halid isimli bir Müslüman, Etyopya'nın Kaffa bölgesinde keçilerin yere dökülmüş koyu renkli tohumları yediğini fark etti. Kahve 1645'te Venedik'e geldi.
*Satranç: Eski Hindistan'da ortaya çıkan bu oyuna Persler tarafından bugünkü şekli verildi.
*Paraşüt: Endülüslü Abbas Kasım İbn Firnas'ın asıl amacı uçan bir cihaz icat etmekti. İcadı sadece yere çakılmasını engelledi.
*Sabun: Mısır ve Romalılar bazı materyalleri temizlik için kullansa da bitkisel yağları sodyum hidroksit ile birleştirip ilk sabunu yapan M
üslümanlardı.
*Çelik yelek: ilk kez ok geçirmeyen giysiler yapanlar Müslümanlardır.
Hıristiyanlar bunu Haçlı Seferleri sırasında öğrendi.
*Ameliyat: Ebu'l- Kasım El Zehravi'nin, 10'uncu yüzyılda bulduğu ameliyat yöntemleri ve 200 alet hâlâ kullanılıyor.
*Akşam yemeği: Irak'tan İspanya'ya gelen Ali ibn Nafi, 9'uncu yüzyılda çorbadan sonra et ya da balık yemeğiyle devam eden ve meyve ya da tatlıyla son bulan akşam yemeğini restoranında uygulamaya başladı.
*Halı: İnsan figürünün kullanılmaması Müslüman dünyasında halıcılığın da gelişmesini sağladı.
*Çek: 9'uncu yüzyılda Müslümanlar iş yaptıkları kişilere verecekleri tutarı kağıt üzerine yazıyor bu kağıtlar gerçek para gibi değerlendiriliyordu.
*Roket: Çinlilerin gösteri amaçlı roketlerinin içine potasyum nitrat katarak askeri amaçlı kullananlar Müslümanlar oldu.
*Bahçe: Bahçeyi çiçek ve sanat eserleriyle süsleyip meditasyon merkezi haline getirenler Müslümanlardı.






İLK...

-1280 İlk gözlük İtalya'da yapıldı.
-1450 Johannes Gutenberg'in baskı makineleri kitap üretiminde çığır açtı. Bunun sonucunda yeni icatlar hakkındaki bilgilerin yayılması hızlandı.
-1453 Copernicus, gezegenlerin Dünyanın etrafında değil, Güneş'in etrafında döndüğünü ortaya atan kuramını yayımladı.
-1592 Galileo, cisimleri 30 kez büyüten bir teleskop yaptı.
-1614 İskoçyalı matematikçi John Napier logaritma cetvelini icat etti.
-1618 Johannes Kepler, gezegenlerin Güneş'in çevresinde çizdikleri elips biçimindeki yörüngeleri betimleyen yasaları yayımlar.
-1622 Blaise Pascal, babasının vergi hesaplarında kullanması için bir toplama makinesi icat etti.
-1643 Evangelista Torricelli, hava basıncını ölçmek için şimdi civalı barometre denilen cihazı icat etti.
-1656 Christian Huygens, Galileo'nun fikirlerine dayanan hassas bir sarkaçlı saat tasarladı.
-1668 Isaac Newton ilk aynalı teleskopu yaptı.
-1682 Edmond Halley, daha sonra kendi adıyla anılacak bir kuyrukluyıldızın yörüngesini çizip betimledi. 1687 Newton'un, evrensel çekim yasalarını formülleştirdiği Principia başlıklı kitabının yayımladı.
-1690 Edmund Halley, dalış makinelerine hava pompalayacak bir yöntem geliştirdi.
-1698 Thomas Savery'nin yaptığı ilk buhar makinesi, su altında kalan madenlerdeki suyu dışarı pompalamada kullanıldı.
-1733 İngiliz bir dokumacı tarafından icat edilen "uçan mekik" adındaki alet bir kişinin bir günde üretebileceği kumaş miktarını ikiye katladı.
-1752 Benjamin Franklin, yıldırımın elektrikten kaynaklandığını gösterdi.
-1783 Marquis de Jouffroy d'Abbans ilk buharlı gemiyi yüzdürdü.
-1783 Montgolfier Kardeşler bir sıcak hava balonunu başarıyla uçurdu.
-1789 Lavoisier'nin, 33 elementi sıraladığı ve bu elementlerin adlandırılması ile ilgili modern sistemi sunduğu "Kimyasal Adlandırma Yöntemi" yayımlandı.
-1796 Edward Jenner, bir çocuğu çiçek hastalığına karşı aşıladı.
-1799 Alessandro Volta, ilk elektrik bataryasını yaptı.
-1801 İlk denizaltılardan olan Nautilus ilk yolculuğunu tamamladı.
-1804 Richard Trevithick raylar üzerinde giden ilk buharlı lokomotifi yaptı.
-1814 Friedrich König elle çalışan matbaadan çok daha hızlı olan buharlı matbaayı geliştirdi.
-1819 Augustus Siebe basınçlı bir dalgıç elbisesi tasarlayarak insanların daha derinlere dalabilmesini sağladı.
-1820 Hans Oersted, elektrik akımının pusulanın iğnesi üzerinde manyetik etki yarattığını gösterdi.
-1821 Charles Babbage, karmaşık matematiksel tabloları otomatik olarak hesaplamak için tasarladığı "fark makinesi" nin üzerinde çalışmaya başladı.
-1826 Fransız fizikçi Joseph Niepce tarihteki ilk fotoğrafı çekti.
-1829 George Stephenson, en iyi buharlı lokomotif tasarlama ve yapma yarışmasını kazandı. Rocket adlı bir lokomotif üretti.
-1830 İlk dikiş makinesi Fransız terzi Barthelemy Thimonnier tarafından tasarlandı.
-1836 Samuel Colt, yaptığı hızlı ateş eden tabanca "altıpatlar" ın patentini aldı.
-1837 Isambard Kingdom Brunel, ilk kıtalararası buharlı gemiyi yüzdürdü.
-1837 İki İngiliz mucit William Cooke ve Charles Wheatstone ilk elektrikli telgraf makinesini yaptı.
-1838 Samuel Morse kendi geliştirdiği Morse alfabesini ilan etti.
-1839 Louis Daguerre vesikalık fotoğraflarda çok tutulan daguerrotype fotoğraf tekniğini icat etti.
-1841 Michael Faraday, hareketli bir mıknatıstan elektrik akımı elde etti.
-1843 Samuel Morse, telgraf mesajlarında kullanılmak üzere nokta ve çizgilerden oluşan ünlü mors alfabesini icat etti.
-1846 Amerikalı bir dişçi bir çene ameliyatında acıyı hissettirmemek için eter kullandı. 1848 İlk yürüyen merdiven, New York'ta turist çekmek için kuruldu.
-1849 Çengelli iğne icat edildi.
-1857 New York'ta bir dükkân asansörü olan ilk bina oldu.
-1860 Belçikalı Etienne Lenoir ilk içten yanmalı motoru yaptı.
-1863 İlk metro (yeraltı demiryolu) hattı Londra'da işletmeye açıldı.
-1868 Gregor Mendel, bezelye bitkileriyle yaptığı, modern genetik kuramının temellerini oluşturan araştırmalarını bitirdi.
-1868 Bir gazetenin yazı işleri müdürü olan Christopher Sholes ilk kullanışlı daktiloyu yaptı.
-1872 Fotoğrafçı Eadweard Muybridge ilk ardışık fotoğraflar dizisini çekti.
-1876 Alexander Graham Bell ilk telefon konuşmasını yaptı.
-1877 Edison fonografı icat etti.
-1878 Joseph Swan elektrik ampulünü icat etti.
-1879 Ernst von Siemens elektrik döşenmiş bir hat üzerinde giden ilk elektrikli treni sergiledi.
-1881 Emile Berliner, yassı plaklar kullanan ilk gramofonu yaptı.
-1885 Louis Pasteur, bir dizi aşı yaparak, kuduz bir köpek tarafından ısırılmış bir çocuğun yaşamını kurtardı.
-1885 Fizikçi Heinrich Hertz elektromanyetik dalgaların varlığını gösterdi.
-1885 Avusturyalı kimyacı Carl Auer, muma göre daha kullanışlı ve güvenli olan bir havagazı lambası icat etti.
-1886 Linotip adlı makine, gazetelerin ve kitapların daha hızlı hazırlanmasını sağladı.
-1888 George Eastman, Kodak no.l adlı fotoğraf makinesini üretti ve müşterilerinin filmlerini banyo etti.
-1889 Edison'un yardımcısı Charles Batchelor sinema filmlerinin seslendirilmesi üzerine deneyler yaptı.
-1890 Daimler motor şirketi, dört tekerlekli ve akaryakıtla çalışan otomobil üretimine başladı. -1890 Herman Hollerith'in icat ettiği elektrikli sayma makinesi sayesinde Amerika'da nüfus sayımı işlemi çok hızlı bir şekilde sonuçlandırıldı.
-1895 Paris'te Lumiere Kardeşler 10 hareketli filmden oluşan bir gösteri yaptı.
-1895 Wilhelm Röntgen, X-ışınlarını buldu.
-1898 Valdemar Poulson, modern teybin öncüsü olan bir cihaz yaptı.
-1901 İlk radyo transistörünü Marconi geliştirdi.
-1902 İtalyan Guglielmo Marconi, Manş Denizi üzerinden radyo dalgalarıyla mesaj iletmeyi başardı.
-1903 Amerikalı Wright Kardeşler ilk motorlu uçağın uçuşunu gerçekleştirdi.
-1903 Henry Ford, yeni araba fabrikasıyla seri üretim tekniğini getirdi.
-1903 Willem Einthoven, kalbin işleyişini kaydeden elektrokardiyografi cihazını icat etti.
-1904 John Fleming'in geliştirdiği cam diyotlar radyo cihazlarının vazgeçilmez parçası oldu.
-1908 Adını mucidinin adından alan Geiger sayacı radyasyonu saptamak ve ölçmek için kullanılmaya başlandı.
-1910 Fransız Henri Fabre, tekerlekleri olmayan ve su üzerinde seyredebilen bir uçak geliştirerek ilk deniz uçağını icat etti.
-1911 Marie Curie, radyoaktiflik konusunda kendi başına yaptığı çalışmalardan dolayı Nobel Ödülü aldı; böylece de bu ödülü iki kez alan ilk kişi oldu.
-1911 Ernest Rutherford, atomun merkezinde bir çekirdek olduğunu gösterdi.
-1919 Einstein, "Genel Görelilik" konusundaki yazısını yayımladı.
-1921 Philip Drinker, hastaların solunum yapmasına yardım etmek için "demir ciğer"i icat etti.
-1922 İlk mikrofilm tanıtıldı.
-1926 John Logie Baird ilk televizyon görüntüsünü başarıyla iletti.
-1926 Robert Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi fırlattı.
-1926 ABD'li Profesör Robert Hutchinson Goddard ilk sıvı yakıtlı roketi geliştirdi. Gaz ve sıvı oksijenle işleyen roket, 12,5 metre yüksekliğe çıktı ve 56 metre yol aldı.
-1928 Bugün penisilin dediğimiz bir oluşumun bakterileri öldürmesi Alexander Fleming'in dikkatini çekti.
-1933 İki Alman bilim adamı Max Kroll ve Ernst Ruska elektron mikroskobunu yaptı.
-1935 Alman şirketi AEG, sesi kaydetmek için plastik manyetik teyp bandını geliştirdi.
-1938 Macar mucit Lazlo Biro, bıro da denilen bilye uçlu tükenmez kalemi icat etti.
-1938 Amerikalı Chester Carlson ilk fotokopi makinesini icat etti.
-1939 İgor Sikorsky adlı bir Rus mühendis tarafından ilk helikopter yapıldı.
-1940 İlk elektronlu mikroskop Philedelphia'da tanıtıldı.
-1942 Wernher von Braun, Almanya'nın ilk uzun menzilli füzesi olan V-2'yi fırlattı.
-1942 Enrico Fermi, ABD'nin Chicago kentinde, nükleer enerjinin denetim altına alınabildiği bir nükleer reaktör yaptı.
-1943 Jacques-Yves Cousteau ve Emile Gagnan, ilk dalış tüpünü tasarladılar.
-1945 Amerikalı mucit Percy Spencer, ilk mikrodalga fırını tasarlayarak patentini aldı.
-1946 John Mauchy ve John Eckert'in geliştirdiği, Amerika'nın ilk elektronik bilgisayarı ENIAC halka gösterildi.
-1947 Edwin Land bir dakikadan az bir sürede siyah beyaz fotoğraf çıkaran polaroid makineyi icat etti.
-1953 Francis Crick ile James Watson DNA molekülünün yapısını keşfetti.
-1957 Sovyetler Birliği tarafından Dünyanın çevresinde dönen insan yapımı ilk cisim Sputnik I fırlatıldı.
-1960 Theodore Maiman ilk lazeri yaptı.
-1962 Telefon konuşmalarının yanında canlı televizyon görüntülerini de ileten Telstar adlı uydusu fırlatıldı.
-1977 Dünyanın tekrar kullanılabilen ilk uzay gemisi olan Uzay Mekiği, ABD tarafından fırlatıldı.
-1982 Philips ve Sony şirketleri kompakt diski çıkardı.
-1987 İlk sayısal ses bantları (DAT) üretildi.
-1990 Yüksek netlikte televizyon (HDTV) yayını ilk kez yapıldı.
-1905 ABD Albert EINSTEIN (Musevi asıllı Alman) görecelik kuramını yayınladı. Bu yazısını 1915 ve 1919 da tamamladı
-1906 ABD Alva FİSHER ilk çamaşır makinasını icad etti
-1907 Kanada Reginald FESSENDEN radyo aracılığıyla ilk insan sesini iletti
-1907 Fransız Paul CORNU ilk motorlu helikopteri uçurdu
-1908 Alman GEIGER kendi adını verdiği ve Radyasyonun varlığını saptayan cihazı geliştirdi
-1908 ABD Henry FORD T modeli adındaki ilk seri üretim otomobili yaptı. İlk üretim bandı fikrinin de babası olan Ford 1913 de günde 1000 araba üretebiliyordu
-1911 Norveç Roald AMUNDSEN Güney kutbunu keşfetti
-1913 ABD Elmer SPERRY ilk Robotu yaptı (ROBOT kelimesi Çek dilinde "zorunlu emek" anlamındadır ve deyim tarlada köle gibi sürekli çalışan işçiler için kullanılmıştır)
-1913 İngiliz Sheffield Paslanmaz çeliği buldu
-1914 ABD Ohio kentinde ilk trafik lambaları kullanıldı
-1915 Isıya dayanıklı Pyrex cam üretildi
-1918 Fransız Pierre LANGEVIN ve ekibi ilk kez SONAR sistemini icad ettiler (SONAR : Sound Navigation and Ranging: Ses yardımıyla yer belirleme ve mesafe ölçme anlamına gelmektedir)
-1921 Almanya İlk otoyol hizmete girdi
-1922 Alman Arthur KORN radyo dalgalarıyla fotoğraf gönderebilen Fax tasarladı ve Amerikaya gönderdi
-1922 Kanada İlk kez bir şeker hastasına Ensülin tedavisi uygulandı
-1923 İsveç Platen ve Munters adlı iki mühendis ilk elektrikli buzdolabını tasarladı

10 Nisan 2009 Cuma

ZEKA SORULARI

Soru 1
. . .
. . .
. . .
9 Noktayı 4 doğru ile birleştirebilir misiniz? (doğruları çizerken elinizi hiç kaldırmadan)





Soru 2
. . . .
. . . .
. . . .
. . . .
16 Noktayı 6 doğru ile birleştirebilir misiniz? (doğruları çizerken elinizi hiç kaldırmadan)





Soru 3
2.4.5.9 litrelik kaplarınız var. Bunlardan 9 litrelik olanı su ile dolu.Bu 9 litrelik suyu en az hamlede 3 litrelik üç parçaya bölün.





Soru 4
Aşağıdaki şekildeki sekiz boş kutuya ilk sekiz tek asal sayıyı öyle yerleştirin ki her kenardaki sayıların toplamları bir birine eşit olsun. Sayılar:3,5,7,11,13,17,19,23





İL İL MANİLERİMİZ

Deniz dalgasız olmaz
Dünya sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz
(Afyon)

Bahçedir evin önü,
Bekliyorum düğünü
Unutamam bir türlü
Seni gördüğüm günü
(Amasya)

Su gelir akar gider
Yar gelir bakar gider
O yarin cilveleri
Kalbimi yakar gider.
(Antalya)

Akpınarım akmıyor
Yar yüzüme bakmıyor
Hep çiçekler gül olsa
Sevdiğim gibi kokmuyor
(Balıkesir)

Arpalar biçiliyor
Güzeller seçiliyor
Ne durursun a güzel
Şerbetin içiliyor
(Bolu)

Çarşıda gezen oğlan
Kesesi güzel oğlan
Beni sana vermezler
Bol altın kazan oğlan
(Çorum)

Bahçeye kedi girdi
Tarlaya kuzu girdi
Öyle bir kız sevmişim
Kalbime sızı girdi
(Elazığ)

Bizim dağlar ulu dağlar
Yamaçları buz bağlar
Sevdiğini terk etme
Dövünür saçını yolar
(Hakkari)

Altın tabakta reçel
Bu günler gelir geçer
Ağzım dilim söylemez
Kalbimden neler geçer
(Isparta)
Asma çardaktan aşmış
Filizleri dolaşmış
Yarin güzel saçları
İnce bele dolaşmış
(İçel)

Ayrıldım gülüm senden
Saçı sümbülüm senden
Dağlar araya düştü
Kesildi yolum senden
(Kayseri)

Bir gün olsun gülmemek
Neşe nedir bilmemek
Dünyada ne zor şeymiş
Sevipte sevilmemek
(Kırşehir)

Ben bir keklik olsaydım
Dallarına konaydım
Gelen geçen yolculardan
Haberini soraydım
(Mardin)

Çaya dalmadan geçilmez
Ekin erken biçilmez
Benim kalbim kilitli
Anahtarsız açılmaz.
(Muğla)

Kapıdan bakan oğlan
Sümüğü akan oğlan
Ne ardıma düşüyon
Horozdan korkan oğlan
(Nevşehir)

Bugün hava yaz yarim
Mintanı beyaz yarim
Söylediğim maniyi
Defterine yaz yarim
(Sakarya)

Yalova’nın yolları
Dönüm geliyor dönüm
Bana yardan ayrılmak
Ölüm geliyor ölüm
(Yalova)

Mehtapta esen yelsin,
Sevdiğim sen güzelsin,
Ölürümde ayrılmam
Sen bir ömre bedelsin
(Zonguldak)
Saç üstünde gözleme
Yalancıktan özleme
Ne muradın var ise
Sakın benden gizleme
(Adana)

Ağrı dağı buzludur
Etraf çimen sazlıdır
Benim sevgili yarim
Ezelinden nazlıdır
( Ağrı)

Karpuz kestim kırmızı
Şu gelen kimin kızı
Gerdanında beni var
Sandım seher yıldızı
Ankara)

Tane tane üzümsüm
Yarim iki gözümsün
Unuttuğumu sanma
Sabah akşam sözümsün
(Aydın)

Ay doğuyor leyliden
Gün doğuyor öğleden
Senin aşkın değil mi
Beni böyle söyleten
(Bolu)

Evimin önünde keser
Bandırma’dan yel geçer
Annem verecek ama
Babam duyarsa keser
(Çanakkale)

Al giydim alsın diye
Mor giydim sarsın diye
Çeşme başına gittim
Nişanlım görsün diye
(Denizli)

Diyarbakır elini
Sevdim bütün yerini
Küstünse gel barışağ
Naz etme ver elini
(Diyarbakır)

Gülüm kurutmam seni
Suda çürütmem seni
Kırk yıl gurbette kalsam
Yine unutmam seni
(Edirne)
Erzincan yolu dardır
Mektubun dili vardır
Yazdım yarim tez gel
Dünyada ölüm vardır
(Erzincan)

Suya giderim suya
Elmayı soya soya
Topla yarim saçını
Bakayım doya doya
(Eskişehir)

Güzel yarim ağlama
Kara yazma bağlama
Ben askere gidersem
Kimseye bel bağlama
(Gaziantep)

Mani demiye geldim
Fındık yemiye geldim
Meramım fındık değil
Yari görmeye geldim
(Giresun)

A benim bahtı yarim
Gönlümde tahtı yarim
Yüzünde göz izi var
Sana kim baktı yarim
(Gümüşhane)

Bileziğim var benim
Kollarıma dar benim
İstanbul’un içinde
Kara gözlü yar benim
(İstanbul)

İzmir’in kalayı var
Güzeller alayı var
Merak etme ey gönül
Her şeyin kolayı var
(İzmir)

Çoban itin gudursun
Arhanınca su dursun
Eğer meni almazsan
Seni yıldırım vursun
(Kars)

Ay buluta bürünsün
Beyaz gerdan görünsün
Beni yardan ayıran
Sürüm sürüm sürünsün
(Kastamonu)
İki çeşme yan yana
Su içtim kana kana
Seni doğuran ana
Olsun bana kaynana
(Malatya)

Asmadan üzüm aldım
Salkımı uzun aldım
Ben yarimin yoluna
Ölümü göze aldım
(Manisa)

Bahar olsun gül olsun
Yar yolları düz olsun
Doksan dokuz yaram var
Birde sen vur yüz olsun
(Muş)

Dereler aka aka
Dibinde kum kalmadı
O yare baka baka
Gözümde nur kalmadı
(Ordu)

Şu Rize’nin evleri
Sıva ile badana
Yar benumlan oynadun
Başkasınlan oynama
(Rize)

Balığın adı var
Kuşun kanadı var
Kim demiş ki sevdasız
Hayatın tadı var
(Samsun)

Yastığı kuş tüyünden
Bir kız sevdim köyünden
Gül yüzünü göreyim
Ölüyorum ben derdimden
(Siirt)

Ok değmiş (yara sızlar)
Dağlanan yürek cızlar
Ben aşıkın halinden
Anlamaz “yarasızlar”
(Şırnak)

Giydim çarşaflarımı
Oymalıdır oymalı
Adı güzel sevdiğim
Sana nasıl doymalı
(Zonguldak)

FIKRALAR

AĞIR YÜK
Temel kaynanası ile birlikte İstanbul’a giderken bindikleri gemi yolda fırtınaya tutulmuş ve batmak üzereymiş. Kaptan anons yaparak yolcuların ağır eşyalarını denize atmalarını istemiş. Temelin kaynanasını suya attığını gören kaptan sormuş:
Kadını niye denize attın?
Temel: Penum en ağır oydi! Diye cevap vermiş.

İŞİN HİKMETİ
Elleri cebinde dalgın bir öğrenci, okul koridorlarında dolaşırken öğretmen sorar
Ne o oğlum, ellerim mi üşüyor?
Hayır, hocam pantolonum düşüyor.

DENİZ BİTMİŞ
Açık deniz de geminin kaptanı ölünce ‘’ Ne de olsa Karadenizli ‘’ diyerek temeli kaptanlığa getirirler. Bir gün, iki gün derken işler iyi gider. Fakat üçüncü gün sabaha karşı gemi karaya oturur. Bütün tayfalar, ‘’ Ne ettin de karaya oturttun gemiyi kaptan? ‘’ diye sorunca cevap verir Temel:
Pen pişey etmedum daa... Deniz pitti.

FARE
Yavuz gece yatarken kedisini yatağına almıştı. Annesi; ‘’ Kedi ile yatmak doğru olmaz yavrum. Uykuda bilmeden kediyi ezersin canını yakarsın.’’
‘’ Biliyorum anne fakat iki gecedir rüyama fare giriyor. Kedimi onu yakalasın diye alıyorum.

KARNE
Bir gün Ali’nin babası eve gelmiş. Ali ona bir karne göstermiş. Babası hiddetle bağırmış:
“Bu ne böyle! Ben hayatımda bu kadar kötü bir karne görmedim!” demiş.
—Ali: “Babacığım! Bu karne benim değil ki, senin eski karnen.”

DELİ OLMAYACAKSIN
Bahtiyar karnesini alıp eve getirdi. Annesine sordu:
“Anneciğim! Matematik notum PEKİYİ olursa ne yaparsın?”
“Sevinçten deli olurum.”
“O zaman korkma anneciğim!”
“Deli olmayacaksın. Çünkü matematikten zayıf aldım.”

KARNE
Karnesini alıp eve gelen Ahmet’e babası bağırmış:
“Oğlum ne bu karnenin hali? Üstelik zayıf getirmezsen sana bisiklet alacağımı söyledim. Sen bir yıl boyunca neyi öğrendin.”
Ahmet: “ Alacağın bisiklete binmeyi öğrendim babacığım.”

MAHKEME
Hâkim, dinleyiciler arasında fazlaca gürültü olduğundan çekicini vurarak seslendi:
“Lütfen sessiz olunuz. Gürültü yapanı derhal salondan çıkarıp evine göndereceğim.”
Suçlu sandalyesinde oturan adam birden ayağa fırlayarak avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı:
“Yaşa! Ya ya ya! Şa şa şa! Aslan hâkim çok yaşa!”

MEKTUP
Akıl hastanesindekilerden biri elindeki kâğıda bir şeyler yazıyor. Doktor yanına yaklaşıp sordu:
“Ne yazıyorsun?
“Mektup.”
“Peki, kime yazıyorsun”.
“Kendime.”
“Oku bakalım ne yazıyor?”
“Mektubu daha almadım ki!”

FALCI
Temel falcıya gider; ancak falcıyı döver. Niçin dövdüğünü sorduklarında
“Falcının bir şey bilmediğini söyler.”
Nereden anladığını sorduklarında şöyle der:
“Çünkü geldiğinde kapıyı çalınca kim o” dedi.

BETON GİBİ
Doktor inşaat işçisi Cafer’in röntgenini çeker, testlerini yapar ve durumu anlatır:
“Kanında demir fazlası var, karnında su toplanıyor, adalelerinde kireçlenme ve böbreklerinde kum var.”
Cafer sevinçle dışarı fırlar:
“Şunu ‘beton gibi’ desene doktor!..”

ANAM DA SENSUN BABAM DA!
Yüzbaşının çok sevdiği ve güvendiği Temel’i onbaşı cezalandırır.
Temel de hemen yüzbaşının yanına gider.
“Komitanum penum pi şikâyetim var.”
“Söyle bakalım.”
“Mehmet Onbaşu peni dövdi.
“Sen git, ben onun cezasını veririm.”
“Ama yüzbaşum, hem dövdi, hemi de sövdi.”
“Anladım git sen. Ben cezasını veririm.”
“Anama babama laf ettu.”
“Penum anam da yok, babam da...”
“Allah rahmet etsin. Benim de öyle. Sen git!”
“Ama yüzbaşum. Onbaşu penum anama laf attu, babama da...
“Anam da yok, babam da.
“Allah senden razu olsun ki bunu herkes biliyi, anam da sensun, babam da.”
“Çabuk koş çağır Mehmet Onbaşıyı buraya...”

HESABIN BÖYLESİ
Doktor, hastalarını son kontrolden geçirip iyi olanlarını teşhis etmek ister. Bunun için arkadaşlarıyla birlikte bir odaya hastalarını birer birer içeri almaya başlarlar. İçeri ilk giren hastaya sorarlar;
“3x3 kaç eder?”
Hasta cevap verir: “270”
“Demek bu hastamız hâlâ problemli” derler. Ve ikinci hastaya aynı soruyu sorarlar:
“3x3 kaç eder?”
Hasta, “Ankara” der.
Doktorlar gülerler ve üçüncü hastaya da aynı soruyu sorunca;
—Hasta 9” der.
Doktorlar sevinir ve “İşte bu hastamız iyileşmiş.”deyip umutla sorarlar;
“Yavrum 9’u nasıl buldun?”
Hasta cevap verir: “270 den Ankara’yı çıkarınca der.

TEMEL ASKERDE
Bir gün Temel askere gidecekmiş ve bir kedisi varmış. Temel bu kediyi çok ama çok seviyormuş. Giderken Dursun’a demiş ki "ben askerdeyken bu kediye ne olursa bana mektup yaz" demiş.
Temel askere gitmiş aradan bir hafta geçmiş, mektupta şöyle diyor:
“Temel kedin dama çıktı, damdan ayağı kaydı, düştü ve öldü.”
Temel'in cevabı: “Ula insafsız insan alıştıra alıştıra söyler, çok üzüldüm. Bir daha böyle bir şey olursa alıştıra alıştıra yaz.”
Bir hafta sonra Dursun'dan yine mektup gelir;
“Temel, anan dama çıktı!”

MECLİS
Bir mecliste konuşulurken,
Amerikalı:
—Biz Mars'a gideceğiz,” demiş.
Alman:
—Biz yakıtsız giden otomobil üreteceğiz,” demiş.
Fransız:
—Atom bombasını etkisiz hale getirecek projelerimiz var,” demiş.
Bizim Karadenizli de onlardan geri kalmamak için:
—Biz de güneşe gideceğiz,” demiş.
—Güneşe gidemezsiniz,” demişler. “Güneş yakar.”
Karadenizli gülümsemiş:
—O kadar da enayi değiliz, tabi” demiş. “Akşam serinliğinde gideceğiz.”

LAZIN ECZAHANESİ
Lazın eczanesine eli silahlı, yüzü çoraplı iki soyguncu girmiş ve ellerindeki silahı Laza doğrultup:-“ Çabuk kasadaki her şeyi ver!”
—Özür dilerim, reçetesiz hiçbir şey vermiyorum.”

SAVCI
Savcı, morgdaki üç cesedi incelemek üzere gelmişti. Birinci ceset sırıtıyordu. Savcı nedenini sordu.
“- Milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazandı, sevincine dayanamadı, kalp krizi geçirdi ve öldü,” dediler.
İkinci ceset de sırıtıyordu. Savcı sordu;
-“Bu neden sırıtıyor?”
—Bunun da oğlu doğmuştu. Sevinçten kalbine yenik düştü.”diye açıkladılar.
Üçüncü ceset Temel'in kömür halindeki cesediydi. O da sırıtıyordu.
—Bu neden oldu?” diye sordu savcı.
—Efendim, buna yıldırım çarptı,”dediler.
—Peki, neden sırıtıyor?”
— Fotoğrafını çekiyorlar sanmış.

ASANSÖR
Temel; asansöre binmiş, başlamış beklemeye. Bir müddet sonra Dursun girmiş asansöre. Bakmış Temel bekliyor oda beklemiş.Bu arada biri daha binmiş ve neden beklediklerini sormuş.Temel hemen cevap vermiş:- “Uşağum görmeymisun ha burda 4 kişiliktir yazayı”

TEMEL UÇAKTA
Temel uçakla Trabzon’a gidecekmiş. Oturmuş bir yere rasgele... Asil yer sahibi gelmiş; Yer sahibi: “Beyefendi burası benim yerim kalkar misiniz?” Temel: “Hayir.” Yer sahibi : “Beyefendi burası benim yerim kalkın.” Temel: “Hayir.” Yer sahibi gider hostese başvurur. Hostes: “Beyefendi burası sizin yeriniz değil kalkar misiniz lütfen?” Temel: “Kalkmam.” Hostes çare bulamayınca kaptana başvurur.
Kaptan, Temel'in kulağına bir şey fısıldar ve Temel geçer arka tarafa oturur. Herkes hayret etmiş biz bu kadar uğraştık kalkmadı acaba Kaptan nasıl kaldırdı bunu. Dayanamayıp sormuşlar kaptana: Kaptan: - “Dedim ki Burası Trabzon'a gitmez.”

KALPTEN CİTTU
Yolculuktan dönen İdris, kahvede oturanlara sordu :- “Yahu pizum Temel nasil öldi?”- “Kalpten cittu,” dediler.- “Vasiyetu filan var miydu?”- Var idu. “Beni denize gömün demiş idu.”- “Cömdünüz mü?”- “Cömdük amma, mezarinu kazarken çok kayip verduk...”

AŞAĞI ATTIM
Bir general, komşu ülkeden gelen konuk generale hem hava atmak, hem de erlerinin kendisine ve vatanına bağlılıklarını göstermek için, üç erini ve karılarını yanına çağırır. Erlere birer kurusıkı tabanca verir. Onları yan odaya alır ve karılarını öldürmelerini ister. Konuk generale "şimdi bakınız erlerimiz nasıl itaatkar ve vatansever," der. Erler teker teker içeri girerler. Birinci er karısından özür dileyip tüm şarjörü boşaltır. Tabii karısı ölmez, kurşunlar kurusıkıdır. İkincide de aynı şey olur. Generalin gözleri yaşarmıştır. En son giren erin ardından, iki general kurşun seslerini dinlerken, "dan dan dan dan dan dan... şangırrrr," diye bir ses duyarlar. İşini bitirip çıkan ere merakla sorarlar, "neydi o şangırrr sesi?" diye. Er yanıtlar:
- "Komutanım bana kurusıkı kurşun vermişsiniz, karım ölmeyince bende tuttum camdan aşağı attım."

AVCI TEMEL
Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel'in önderliğinde ormanda ilerlemektedirler. Karşılarına küçük bir delik çıkar. Temel:
- "Yatın yere, tavşan deliği!" Bütün avcılar yere yatarlar. Gerçekten bir müddet sonra delikten tavşan çıkar. Avcılar hemen vururlar. Tekrar yürümeye başlarlar. Bir süre sonra büyükçe bir delik çıkar karşılarına. Temel:
- "Yatın yere, tilki deliği!" Yatarlar. Biraz sonra tilki çıkar. Onu da vururlar. Tekrar yola düşerler. Bu defa daha büyük bir delik çıkar. Temel:
- "Yatın yere, ayı ini!" - Yere yatarlar ve çıkan ayıyı vururlar. İyice keyiflenen avcılar yürümeye devam ederler. Kısa bir zaman sonra kocaman bir deliğin başında dururlar. Acemiler hep birden Temel'e bakar. Temel:
- "Uşaklar ne çıkacağını bilmiyorum. Ama yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza!" Ertesi gün gazetelerde:
- "Dört avcı tren altında can verdi..."

KERESTE UZMANI
Askerin biri bir bakışta herkesin boyunun ölçüsünü tam olarak doğru söylüyormuş ve arkadaşları buna çok şaşırıyorlarmış. Bir gün bunu komutana da götürmüşler ve olan biteni anlatmışlar. Komutan inanmamış...
- "Söyle bakalım benim boyumun ölçüsü kaç?" demiş. Asker aşağıdan yukarıya komutanı süzmüş ve "1.75 efendim", demiş. Komutan:
- "Doğru... Hayret, nasıl bildin?" demiş. Asker "Bilirim tabi efendim, ben kereste uzmanıyım..."

KAHRAMAN
Komutan teftiş sırasında bir askere sorar:
- "Oğlum nerelisin?"
- "Maraşlıyım komutanım!" Komutan askere bir tokat patlatır ve tekrar sorar:
- "Oğlum nerelisin?"
- "Maraşlıyım komutanım!" Komutan askere bir tokat daha patlatır ve tekrar sorar:
- "Oğlum bak iyi düşün! Nerelisin?" - "Kahramanmaraşlıyım komutanım!" Komutan:
- "Aferin işte böyle!" diyerek diğer askere (Temel’ e) döner:
- "Oğlum sen nerelisin?"
- "Kahraman Trabzonluyum komutanım!"

KURUSUN
Bir gün doktorlar, tımarhanede yaptıkları araştırmada en akıllı deliyi seçeceklermiş. Bir gün delilerden biri bahçede bulunan havuza düşmüş ve boğulmak üzereymiş. Delilerden biri havuza düşen arkadaşını kurtarmaya çalışmış. Bunu gören doktorlar arkadaşını kurtaran deliyi yanlarına çağırmışlar ve "seni en akıllı seçiyoruz" demişler. Doktorlardan biri:
"- Peki kurtardığın arkadaşını çağır da sana teşekkür etsin," demiş.
Deli:
- "Gelemez ki!"
Doktor:
-"Neden gelemezmiş?"
Deli:
-"Çünkü kuruması için onu astım!" demiş.

PROVASINI YAPTIK

İki deli bir gün deliler hastanesinden kaçmışlar. Kimse bu delileri bulamamış. Doktorlar ümitlerini kestikleri an deliler çıka gelmiş. Doktorlar hayretle "niye geldiniz?" demişler...
Deliler:
- "Yarın kaçacağız da, onun provasını yaptık."

HARİKULADE PROJELER

Prof. Zihni Sinir' den Projeler



















































SINIFIMIZ ÇALIŞMALARI

İCATLAR ve GELİŞİMLERİ

Mikrodalga Fırın
Percy LeBaron Spencer'ın mikrodalgaların mutfakta kullanım potansiyelini, cebindeki çikolatalı fıstıklı gofreti erimiş halde bulduğunda keşfettiği söylenir; mikrodalga yayan ve magnetron adı verilen bir aygıtın önünden az önce geçmiş ve çikolatayı eriten şeyin o olup olmadığını araştırmaya karar vermiş. İçi boş magnetron, 1940'ların başlarında, Sir John Randall ve Dr. H.A.H. Boot adlı fizikçiler tarafından, uçak radarlarında kullanılacak mikrodalga üretme aracı olarak geliştirilmişti; İki fizikçi, icatlarının patentini 1947'de alacaktı. Bu yeni radar teknolojisi, savaş dönemi müttefiki ABD ile paylaşıldı; Başkan Roosevelt, kavite magnetronunun taktik öneminin çok iyi farkına vararak, onu "Kıyılarımıza ulaşmış en iyi kargo" olarak tanımladı. Newton'daki Raytheon Manufacturing firmasında çalışan Spencer,aygıtta birçok değişiklik önerdi; sonuçta, beklendiği gibi magnetron üretim sözleşmesini Raytheon firması kazandı.
Bugün artık ısı yayımından çok, moleküllerin ayrımıyla gerçekleştiği bilinen mikrodalga ışının ısıtma etkisini fark eden Spencer araştırmasını daha da derinleştirdi. Mikrodalga ışının önüne bir torba mısır koydu ve saniyeler sonra bir torba patlamış mısır elde etti. Ardından, çaydanlığın yan tarafına bir delik açıp magnetrondan çıkan mikrodalga ışınını deliğin içine yönlendirerek dünyanın ilk mikrodalga fırınını yarattı. Çaydanlığın içine yerleştirilen bir yumurta o kadar çabuk pişti ki, sonunda görkemli bir şekilde patladı; bu gösteri Spencer'ın buluşunu geliştirme yolunda çalışmaya başlama konusunda Raytheon'u ikna etmeye yetecekti. Spencer, 8 Ekim 1945'te, "gıda maddelerini işleyen bir yöntem" için patent başvurusu yaptı. Bu buluşun patenti 1950 yılında onaylandı. 1946 yılında Boston'daki bir restorana mikrodalga fırının ilk prototipini yerleştirdi. Prototip başarılı olunca, Raytheon ilk ticari mikrodalga fırınını Radarange adıyla 1947 yılında üretti.

Klima
Yapay havalandırma ve yapay soğutma sistemleri artık çağlardan beri kullanılıyor:Eskiden insanlar kapı girişlerine ıslak hasırlar asarak ya da konutlarını(hava akımlarını, evin içine girmeden önce avludaki fıskiyelerin arasından geçirmek yoluyla) serinlik sağlayacak şekilde tasarlayarak çözüm arıyorlardı. 19. yüzyıla gelindiğinde, havayı serinletmek için buzun önüne vantilatörler yerleştirilmeye başlanmıştı; ama Willis H. Carrier'in icadı olan bilimsel olarak tasarlanmış ilk klima için 1902'yi beklemek gerekti. Carrier, 1901'de Cornell Üniversitesi elektrik mühendisliği bölümünden mezun oldu; aynı yıl Temmuz ayında Buffalo'daki Buffalo Forge Company'de çalışmaya başladı. Altı ay içinde şirketin araştırma geliştirme laboratuvarının başına getirildi. Buradaki ilk projelerinden biri, ısıtma bobinlerinden oluşan bir sistemden geçirildiğinde havanın ne kadar ısı soğurabileceğini belirlemekti; bulguları şirketin ısınma giderlerinde binlerce dolar tasarruf sağladı. İlk projelerinden bir başkası da soğutmaya yönelikti.; Brooklyn'de Sackett-Wilhelms Lithographing and Publishing adlı matbaa şirketi, ısı ve nem değişimleri yüzünden kağıdın genleşmesi ve büzüşmesi sonucu baskı sürecinde renklerin donuklaşması gib bir sorun yaşıyordu. Willis H. Carrier; 17 Temmuz 1902'de bu şirket için dünyanın ilk klimasının tasarımlarını tamamladı: Klima, matbaanın ısı ve nem oranını hassasiyetle denetleyen 30 tonluk bir makinaydı.
Carrier, icadını geliştirmeyi sürdürdü ve iki yıl sonra 16 Eylül 1904'te püskürtmeli ilk klima sistemi olan "havayı işlemden geçiren aygıt" için patent başvurusu yaptı. (patent 1906 yılında verildi): Bu sistemde hava, bir fan aracılığıyla aygıtın içine çekiliyor, püskürtülerek soğutuluyor (ya da ısıtılıyor) ve saflığını bozan her türlü yabancı maddeden arıtılması için su bir dizi bölmeden geçiyordu; ardından su yeniden dolaşıma girerken, işlenmiş hava fabrikanın havasını düzenlemek üzere klimadan dışarı veriliyordu. Carrier Engineering ve başka firmaların konut klimaları üretimine geçmesi içinse, 1920'lerin sonunu beklemek gerekecekti.

Fotokopi Makinesi
Chester F. Carlson 1906 yılında doğduğunda karbon kağıdı ya da ozalit gibi çeşitli çoğaltma yöntemleri icat edilmişti. 1903'te George C. Beidler Rektigraf adlı ilk fotokopi makinesini icat etti, ama bu işlem aslında belgelerin baskısını yapmaktan ibaretti ve tutulmadı. 19038'de Carlson elektron fotoğrafçılığı adını verdiği yöntemi bulana dek belgeler elektrostatik olarak çoğaltılamıyordu. Carlson, Amerika'da yaşanan Büyük bunalımdan sonra işini kaybedinceye dek, Bell Telephone Labratories'te araştırmacı mühendis olarak çalışıyordu. Bunun ardından, önce patent avukatlığı yaptı, sonra da New York'taki elektronik firması P.R. Mallory & Co.'nun patent departmanında işe girdi; buradayken dikkatini patent işlerini hızlandırmak için bir kopya makinesi icat etmeye yoğunlaştırdı. New York Halk Kütüphanesi'nde araştırma yaparken Paul Selenyi'nin çeşitli maddelerin elektrik iletkenliğinin ışığa bağlı olarak değiştiğine dair ilkesini keşfetti. Selenyi'nin ilkesini, kopyalamaya uyarladı ve bu değişken iletkenliği, kopya edilecek belgenin sabit bir gölgesine dönüştürmek üzerine deneyler yaptı. 8 Eylül 1938'de elektron fotoğrafçılığı için patent başvurusunu yaptı ve ertesi ay bu süreci başarıyla uygulayarak yaptığı deneyin tarihini ve yerini cam bir levhadan mumlu kağıdın üzerine geçirdi: "10-22-39 Astoria"
Carlson, 20 şirketin kapısını çaldıysa da buluşuyla ilgilenen çıkmadı; ama 1944'te Columbus'taki Battelle Memorial Enstitüsü , bir telif hakkı sözleşmesi altında, fikri geliştirmek için çalışmasını kabul etti. Ronald M Schaffert bu süreci geliştirdi ve sonunda üretim hakları Haloid Corporation'a satıldı; bu şirket , Carlson'ın buluşunun adını Xerography olarak değiştirdi. Haloid şirketi, zerografi ilkesiyle çalışan ilk fotokopi makinesini 1959'da üretti; makine öylesine tutuldu ki, şirket daha sonra adını Xerox Corporation olarak değiştirdi.

Televizyon
John Logie Baird bir rahatsızlık nedeni ile sağlığına iyi geleceğini düşünerek Batı Hint Adaları'na tatile gitti. 1922 yılında İngiltere'ye geri döndü. Hastings'e yerleşen Baird burada birkaç buluş denemesinde bulundu, sonuç hüsrandı. Daha sonraları aklında görüntüyü iletme düşüncesi gelişmeye başladı. Sağlık sıkıntıları devam ediyordu ve bunun üzerine para sıkıntısıda eklenmeye başladı. Alman Paul Nipkow'un buluşu olan optik bir tarayıcı diskini geliştirip, mekanik bir televizyon alıcı-vericisi geliştirdi.26 Temmuz 1923'te patent başvurusunda bulundu. 1924 yılında patent onaylandı. Aradan geçen zamanda buluşunu geliştirmek için değişik yöntemler denedi. Bisküvi kutusu, örgü şişeleri gibi değişik malzemeler kullanarak çalışan bir televizyon elde etmeyi başardı. 1926 yılında Londra'da Kraliyet Bilim Akademisi'nde ve Oxford sokağında halka buluşunu tanıttı.
Bu çalışmalar esnasında birbirlerinden habersizce elektronik televizyonlar üzerinde çalışan mucitler vardı. Görüntü Çözümleyici adı altında patenti alan Farnsworth elektronik televizyonlarda görüntü gösterimini başaran ilk kişi oldu. Günümüzde kullandığımız televizyonların temelini ise Zworykin'in icadı olan katodik ışın alıcı-vericisidir. Tüm mucitler buluşlarının sistemini daha eski buluşlara dayandırıyordu. Zworykin 1938 de bu sistemlerin patentini aldı ve çağdaş tv lerin babası oldu. Başlangıç olarak tv yayınları iki sistem üzerinde yapılıyordu. Mekanik ve Elektronik sistemlere yayın dönüşümlü olarak BBC tarafından sağlanıyordu.Şubat 1937 itibari ile mekanik sistemlerden vazgeçilip tamamen elektronik tv sistemine geçildi.

Bulaşık Makinası
19. Yüzyılda ABD'li kadınların canını bulaşık yıkamak çok sıkmaya başlamıştı. Bulaşık yıkamanınkendi görevleri olmadığını düşünüyorlardı. Bu tür işlerle uğraşmak yerine daha sosyal aktivitelere zaman ayırmak istiyorlardı. Bu nedenle tuttukları temizlikçiler onların yerine bu görevleri yerine getiriyorlardı. Çok sevdikleri yemek takımlarına hizmetçilerin çok fazla özenmediklerinden şikayet ediyorlardı.
Birçok kadın bulaşık makinası yapabilmek için değişik fikirler geliştirdi. Ancak ilk patent 1885'te Josephine G. Cochran taraınjdan alındı. Cochran yaratıcılık konusunda rakiplerinden bir adı öndeydi, bunun nedeni buharlı gemiyi icat ettiğini ortaya süren John Fitch'in soyundan geliyor olmasıydı. Cochran her zaman daha üstün bir yaşayış tarzı hayal etti. Bu yüzden isminin daha kolay hatırlanacak "Cochrane, Cockran" gibi şekillerde yazdığı söylenmektedir. Bulaşık makinasını üretip patentini aldığı zaman ismi Josephine G. Cochran olarak tarihe geçti.. Makinanın çalışma sistemi çok basitti. Alt kısımda yeralan iki silindir ile pompalanan su ve sabun, makinanın içinde bulaşıkların dizildiği raflara pompalanıyordu. Daha sonra yeniden pompalanmak üzere emici silindirler bu suyu çekiyordu. Evlerde kullanılmak üzere üretilen makinalar, yan taraflarında bulunan kol yardımı ile çalıştırılıyor. Daha büyük ihtiyaç görülen işyerlerinde ise buhar gücünden faydalanılıyordu. Bir fuarda gazeteciler tarafından makinalarının tanıtılması üzerine daha çok tanındı. Makinanın pazarlamasınıda kendi yapan Cochran, pazarlamanın icat etmekten daha zor olduğunu ve şimdiki aklı olsa bu işe girişmeyeceğini söyledi.

Telefon - Telgraf
İnsanlar uzun yıllar boyunca uzak yerlerde yaşayan diğer topluluklarla haberleşmeyi sağlayacak değişik yollar aradılar. Açık havada ateş yakmak, parlayan aynalar kullanmak gibi ilkel yöntemler denediler. Fransız Claude Chappe 1793 yılında uzak mesafelerle haberleşmeyi sağlayan bir araç geliştirdi ve adını Telgraf koydu. Kulelerin tepelerine hareketli kollar takılırdı ve bu kolların yardımı ile işaretler yapılır rakam ve harfler iletilirdi. Aradan geçen zaman telgraf kullanımını geliştirdi. 1876 yılında Alexander Graham Bell, ilk defa konuşmaları teller aracılığı ile iletmeyi başardı. Sağır olan insanlar üzerinde araştırma yapan Bell, seslerin havadaki yayılımını ve nasıl oluştuğunu merak etmiş ve "armonik telgraf adında bir düzenek üstünde çalışırken, elektrik akımı sayesinde konuşurken oluşan titreşimlere benzer değişimlerin benzer şeilde elektrik dalgalarıyla iletilebileceğini bulmuştu.
Bell 1876'da hatlı telefonlara benzer şekildeydi ve borazanı andıran bir görünümü vardı. Ağızlık ve kulaklık bölümleri biraradaydı. Ağızlığa konuşulduğunda ses sayesinde titreşen diyafram sesleri elektrik dalgalarına çeviriyor, iletilen dalgalar diyaframa çarpıp tekrar ses haline geliyordu. Telefonun öncüsü olarak bilinen telgraf tel üzerinde sinyaller gönderilmesine yarıyordu. Telgraf başlarda trenlerin izlenip yönetilmesine yardımcı olmak amacı ile kullanılıyordu. Daha sonraları yaygınlaştı ve şehirler arası telgraf hatları döşendi. Mors alfabesi denilen alfabe mors anahtarı adında bir cihaz sayesinde iletiliyordu. Nokta ve çizgikerden oluşan sinyaller iki cihaz arasında iletiliyordu. Duvara monte edilen telefon ilk defa Edison tarafından üretildi. Mikrofon ve alıcı tasarımlarıda kendisine ait olmakla beraber telefon zilinide ilk defa sisteme entegre etti. Kullanıcı karşısındaki kişiyi dinlerken bir kolu sürekli çevirmesi gerekiyordu. Ahize 1885 yılında yapıldı ve yaygınlaşmaya başladı. Metal olarak üretilen ahizeler 1930'lu yıllardan sonra plastik olarak üretilmeye başlandı. İlk telefon görüşmeleri santral memurları aracılığı ile gerçekleştirilirdi. Arayan kişi ile aranan kişinin bağlantı fişleri birleştirilerek iki tarafın görüşmesi sağlanırdı.

Elektrikli Ütü
İnsanlar giysilerindeki kırışıklıkları giderebilmek için uzun uğraşlar vermişlerdir. Bu uğraşılar sonunda değişik yöntemler bulmuşlardır.Başlarda odun, cam , mermer gibi aletler kullanıldı. Taşların ısıtılıp giysilerin üzerinde gezdirilmesi ile ütünün temelleri atılmaya başladı. Tarihte ilk kez sapı olan bir demir parça ile ütüleme işleminin yapılması 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ocaklarda ısıtılarak kullanılan ütüler zamanla kor ve kömür ile ısıtılan içi oyuk ütülerle yerdeğiştirdi. 19. yüzyılda ise ocak ya da sobaların ısıtıcı olarak kullanılması standart hale geldi.
Henry W. Seely (ABD) ilk defa ütünün taban kısmını ısıtmak için elektrik kullandı ve 1882 de elektrikli ütüyü icat etmiş oldu.Ütü iki karbon tabaka arasında kalan elektrik arkı sayesinde ısıtılıyordu. 1883 yılında ütüyü kablosuz hale getirip daha güvenli bir hale getirdi. Çalışma sistemi günümüzdeki sistemle çok benzerdi. kablonun prize takılması ve ısıtılması gerekiyor, daha sonra prizden çıkarılıp rahatça kullanılabiliyordu. Tüm bunlara karşın, ütü oldukça pahalı ve dayanıksız bir aletti. Elektriğin yeni yeni yaygınlaşması ve satışların düşüklüğü nedeniyle ticari bir başarı elde edemedi. Ütüler zaman içinde gelişti. 1926 yılında Eldez isimli bir kuru temizleme firması buharlı ütüyü üretti. Fakat geçmişteki başarısızlık bunada yansıdı. İnsanlar henüz bunu kullanamaya hazır değillerdi.. Bu yüzden bir başarı elde edilemedi. O günlerde beri ütüler çok gelişti. Günümüzde kullanılan ütülerin çok büyük bir kısmı buharlıdır. Üretiminin ilk yapıldığı yıllarda pek ilgi görmesede gerçekten çok yararlı bir özellik olduğu anlaşıldı.

Elektrikli Süpürge
19. yüzyıla kadar halı gibi eşyalar sopayla dövülüp yıkanarak temizleniyordu. Bu şekilde temizlik yapmak oldukça zahmetli ve uzun sürüyordu. Mekanik bazı sistemler geliştirildi. Döner fırçalı ve kiri emen körüklü temizleyiciler kullanıldı.
İlk elektrikli süpürge İngiliz Hubert Booth tarafından icat edildi (1871 - 1955) Booth bu icadın ardından British Vacuum Company adlı bir şirket kurdu. (1901) Bu alet yakıtla çalışıyor ve taşıması oldukça zahmetli oluyordu. At arabaları sayesinde taşınan bu alet işçiler tarafından kullanılırdı. Pencerelerden uzatılan bir hortum sayesinde evlerin içinde temizlik yapılabiliyordu. Bu icat çok başarılı olmuştu ve çok iş yaptı. 1908 yılında Murray Spangler bu aletten çok daha hafif bir elektrikli süpürge üretti ve patentini aldı. Bunu üretebilecek mali gücü olmamasından ötürü William Hoover'ın şirketi tarafından üretildi ve piyasaya sürüldü.

Hesap Makinası
İskoçyalı John Napier çarpma - bölme ve toplama - çıkarma arasında bağlantılar kurdu. Kurduğu bu bağlantılar mekanik hesap yapma makinalarının temelini attı. Uzun yıllar boyunca insanlar hesap makinasını Blaise Pascal'ın icat ettiğini düşündüler. Aslında ilk icadı onun yapmadığı, ondan 18 yıl önce hesap yapan bir saat icad eden Wilhelm Schickard'ın yaptığı ortaya çıktı. Alman tarihçi Franz Hammer tarafından bu konuda pekçok belge bulundu. Schickard'ın icadı daha önce bulunmasına karşın Pascal'ın icadından daha gelişmiş özelliklere sahipti. Toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini aynı anda yapabiliyordu.1957 yılında belgeler ortaya çıkarıldı ve hesap makinasının gerçek mucidi olarak Schickard tarihe adını yazdırdı..
1820 yılınca Charles Xavier Thomas de Colmar Fransa'da ilk ticari hesap makinasını üretti. Günümüzde kullanılan hesap makinaları o zamanlar kullanılanlardan çok farklıdır. Mekanik sistemler yerine günümüzde mikroişlemcili hesaplayıcılar kullanılıyor.Mikroişlemcinin mucidi olan Jack Kilby bu işlemcileri kullanarak elektronik hesap makinalarını piyasaya sürdü. 1967 yılında ise birkaç arkadaşı ile birlikte ilk portatif hesap makinasını tanıttılar. Kilby ve Japon firması olan Canon 3 yıl sonra ilk ticari cebe sığan hesap makinalarını piyasaya sürdüler. Cebe sığacak kadar küçük olan bu cihazlara Pocketronic ismini vermişlerdi. Clive Sinclair İngiltere'de 1972 yılında Sinclair Executive adında bir hesap makinası icat etti. Pocketronic'ten daha küçük ebatlardaydı. Bazıları ilk cebe sığan hesap makinası olarak bunu kabul ediyorlar. İki cihaz arasında teknik farklılıklar vardı. Sinclair sonuçları LED bir ekranda gösteriyordu ancak Pocketronic ısıya duyarlı kağıda yansıtıyordu.

Şişme Lastik
Şişme lastik aynı zamanda inşaat muhendisi olan mucit Robert Thomson tarafından 10 Aralık 1845'te icat edildi. Çok geçmeden patentini aldı. İlk tanıtımını yaptığı yaz Mechanics' Magazine dergisinde çok şaşkınlık yarattı. O dönemde yaygın olarak kullanılan at arabalarının tekerleklerine uygulanacak bu lastikler sayesinde inanılmaz bir sessizlik sağlıyordu. Aynı zamanda istenildiği ölçüde şişirilebilen bu lastikler her şartta kullanılabiliyordu. 1847 yılında patent haklarını Messers. Whitehurst & Co adında bir şirkete sattı. Bu firma lastikleri ticari hale getirmeye çalıştı. Ancak maliyetin yüksek olması nedeniyle çok pahalıydılar ve lastiğin tekerleğe montajı için 70 gibi yüksek bir sayıda civata gerekiyordu.
Şişme lastikler bu ticari başarısızlığı yüzünden bir süre ortalarda görünmedi. İrlanda'da bir veteriner olarak çalışan John Boyd Dunlop 1887 yılında bu lastikler üzerinde çalışmaya başladı. 1 yıl gibi bir süre boyunca bu lastikleri geliştirmeye çalıştı. Oğlunun bindiği bisikletin toprak üzerinde ne kadar derin izler bıraktığını farkeden Dunlop bahçe hortumu kullanarak bazı yenilikler yapmaya çalıştı. Aile doktorları John Fagan lastikleri su değilde hava ile doldurmayı denemesini söyledi. Dunlop bu fikri bisiklet lastiklerine uyguladı ve patentini aldı. Belfast'taki bisiklet üreticilerinden biri olan W. Edin & Co ile üretim anlaşması imzaladılar. Lastiklerin bu ticari başarısı 1899 yılında Dunlop'un ilk fabrikasını kurması için cesaretlendirdi ve Pneumatic Tyre Co.'yu kurdu. Aradan 1 yıl geçtikten sonra bir spor dergisi tarafından Thomson'ın daha önce lastikleri için aldığı patent kamuoyuna duyurulunca Dunlop'un patenti geçersiz duruma düştü. Bu olayın ardından birçok rakip lastik firması ortaya çıktı. İsim değiştiren firma Dunlop Rubber Company adı altında başarılarını sürdürdü

Radyo
İtalyan Mucit Guglielmo Marconi radyoyu icat eden kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Ancak radyonun kendi icadı olduğunu iddia eden birçok kişi ortaya çıkmıştır. Telsiz telegraf patentine sahip olan Nikolai Tesla, Olive Lodge bu iddiayı ortaya atanların başında gelir. Rus mucit Alexander Stepanovitch Popov ise anlaşılabilen ilk radyo dalgalarını iletmeyi başarmış ancak bu icadı için patent almamıştır. Daha pek çok insan vardır fakat ticari başarıyı yakalayan kişinin Marconi olduğu herkesçe kabul edilir.
Popov, Lodge ve Marconi, Edward Branly'nin bulduğu Branly Tüpü adı verilen ve radyo dalgalarını saptamak için kullanılan bir aracı geliştirmeye çalışıyorlardı. 1890 yılında başlayan bu geliştirme çabaları 1895 yılında Marconi ve Popov'un birbirlerinden habersiz bir şekilde geliştirmeleri ile sonlanacaktı. 1896 yılında ise ilk defa Popov tarafından "Heinrich Hertz" ismi Mors alfabesi kullanılarak anlaşılır bir şekilde iletildi. İtalya^da aradığı desteği birtürlü alamayan Marconi sonunda İngiltere'ye gitti ve burada ilk radyonun patentini aldı. Bu patent alımının ardından birçok farklı versiyonu üretildi. Lee De Forest ve Edwin Howard Armstrong Amerika'da radyo teknolojisinde çok büyük değişiklikler yaptılar. Tüpler ve devreler kullanrak bambaşka bir hal kazandrdılar. 1947 yılında transistörün
icadı ise radyo teknolojisi için bir devrim olmuştur.

Dikiş Makinası
İlk düküş makinasının mucidi net olarak bilinmiyor. Bunun nedeni birçok mucidin olması. 1790 yılında ilk patenti alan kişi olarak kayıtlarda Thomas Saint görünüyor. Daha sonraları Isaac Singer ve Elias Howe Jr. gibi mucitlerin bulacağı birçok teknik özelliği başvurusunda belirtmesine karşın hiçbirini gerçekleştirememiştir. Birçok patent alındı ancak hiçbiri ticari bir başarı elde edemedi. 1830 yılında Fransa'da yaşayan Barthelemy Thimmonier ticari başarıyı yakalayan ilk dikiş makşnasının patentini aldı. Zincir dikiş yapabilen bu makinalardan 80 tane yapıldı ve ordunun kıyafetlerinin dikiminde kullanıldı. Bu makinaların işlerine zarar vereceğini düşünen bir kısım işçi tüm makinaları talan etti. Thimmonier bu olayın ardından yoksul bir hayat yaşadı.1833 yılında ABD'de Walter Hunt isimli bir mucit tarafından geliştirilen çift dikiş yapabilen makina icat edildi. Hunt bu makinanın patentini almadı. 10 yıl gibi bir süre sonra Elias Howe Jr. Hunt'tın buluşundan habersiz bir çift dikiş makinası buldu ve patentini aldı.
Howe'un eşi aileleri geniş olduğu için geçimlerine katkı olması açısından zengin ailelere dikiş yapıyordu. Howe eşini iş yaparken izlemesi sayesinde dikiş makinası geliştirme fikrini edinmişti. Amerika'da 1846 yılında ürettiği başarılı dikiş makinası için bir üretici bulamadı. İngiltere'ye giden kardeşi Amasa, William Thomas isimli bir korse üreticisi ile anlaştı. Howe makinayı uyarlamak için gittiği İngiltere'de anlaşmazlık yaşayınca beşparasız ABD'ye geri dönmek zorunda kaldı. Howe daha sonra fikrinin kopyalanmış olduğunu farketti. Bu kopyacılara dava açtı ve mahkeme tarafından haklı bulundu. Kendisine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Howe daha sonraları ABD'nin en zenginleri arasına girdi.

Fare Kapa
Fare kapanı, yüzlerce yıl mucitlerin beceri sınırlarını zorlayıp durmuştu, ama 19. yüzyıl ortalarından itibaren yalnız ABD'de 4 bini aşkın fare kapanı patenti verilecekti. Klasik şekli, çüzgü filmlerin ölümsüzleştirdiği ve icadından beri geçen yüzyılı aşkın süredir hala günlük kullanımda olan yaylı tuzak, yani kapandır. İlk yaylı kapanı icat eden William Hooker patenti 1894'te aldı ve Out of Sight (Gözden Irak) adıyla pazarladı; logonun ortasındaki "O" harfinin içinden bir fare kafasını uzatmış bakıyordu. (Hooker; 1865 ve 1908 arasında 27 buluşun patentini aldı; ilki çalı budama makasıydı, ama diğer hepsi ya kapılar ya da hayvan tuzaklarıyla ilgiliydi.) Beş yıl sonra, John Mast çok benzer bir aygıt icat etti ve bugün dünyanın en çok satan fare kapanı olduğu söylenen Victor'u pazarlamak için Lititz'de bir fabrika kurdu. (Şimdiki adı Woodstream Corp.) Hooker'ın Out of Sight patentini almasından dört yıl sonra, James Henry Atkinson başka bir fare kapanının patentini aldı. Kapanını bağımsız olarak mı icat ettiğini, yoksa Hooker'ınkinden mi kopyaladığı tartışmaya açıktır;ancak, İngiltere Patent Bürosu'nun 1905'te belirlediği yeni kurallar uyarınca, tümüyle yeni birşey olmasaydı, bu icadın patentini alamayacağı kesindir. Atkinson daha önce de jaluziler, şömineler ve ütülerle ilgili patent başvurusunda bulunmuştu.
Ardından 30 Aralık 1898'de, "fare, sıçan benzeri zararlılar için geliştirilmiş pedallı kapan" ın patentini almak üzere başvuruda bulundu. Bu patent, Atkinson'ın kapanını, Hooker'dan kopyaladığı yolundaki iddiaları zayıflatır; çünkü pedallı kapan, ancak fare kapanın üzerinde koştuğunda harekete geçiyordu. Sorun, Atkinson'ın Little Nipper adını verdiği klasik fare kapanını tanımlayan daha geliştirilmiş bir versiyon için aldığı 1899 tarihli patentti. Patente göre bu kapan, "konulan yem çekilirse çalışıyordu." Little Nipper, bugün de olduğu gibi, Gwent'teki tel fabrikası Procter Brothers tarafından üretilmişti.
Cep telefonu (1973):
Cep telefonu düşüncesi 1947'de ortaya çıkmış. Arabalara nasıl telefon yerleştireceklerini düşünen bilimadamları, yüksek güçlü vericileri aralıklı olarak yerleştirmektense düşük güçlü ucuz vericileri sık aralıklarla yerleştirmenin daha başarılı bir sistem olduğunu düşünmüşler. Tabii o sırada bunu yapabilecek teknoloji ortalarda yokmuş. Martin Cooper, modern cep telefonu cihazının mucidi sayılıyor. İlk cep telefonu görüşmesini 1973 yılının Nisan ayında o yapmış. 1977'de ilk cihaz imal edilmiş ve 2000 tane sınırlı sayıda üretilerek piyasaya çıkmış.

BİLİM ADAMLARI ve MUCİTLER

SIR ISSAC NEWTON


Newton (1642 - 1727), tarihin yetiştirdiği en büyük bilim adamlarından biridir ve matematik, astronomi ve fizik alanlarındaki buluşları göz kamaştırıcı niteliktedir; klasik fizik onunla doruğa erişmiştir. Bilime yaptığı temel katkılar, diferansiyel ve entegral hesap, evrensel çekim kanunu ve Güneş ışığının yapısı olarak sıralanabilir. Çalışmalarını Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (Principia) ve Optik adlı eserlerinde toplamıştır.Newton, diferansiyel integral hesabı bulmuştur ve bu buluşu 17. yüzyılda ortaya çıkan ve çözümlenmek istenen bazı problemlerden kaynaklanmaktadır.Bu problemlerden ilki, bir cismin yol formülünden, herhangi bir andaki hız ve ivmesini, hız ve ivmesinden ise aldığı yolu bulmaktı. Bu problem ivmeli hareketin incelenmesi sırasında ortaya çıkmıştı; buradaki güçlük, 17. yüzyılda ilgi odağı haline gelen ansal hız, ansal ivmenin hesaplanması (hızın veya ivmenin bir andan diğer bir ana değişmesini belirlemek) idi. Örneğin, ansal hız bulunurken, ortalama hız durumunda olduğu gibi, alınan yol geçen süreye bölünerek hesaplanamaz, çünkü verilen bir an içinde alınan yol ve süre sıfırdır; sıfırın sıfıra oranı ise anlamsızdır. Bu biçim hız ve ivme değişimleri diferansiyel hesap ile bulunabilir.İkinci problem, bir eğrinin teğetini bulmaktı. Bu problem hem bir geometri problemiydi, hem de çeşitli alanlardaki uygulamalarda çok önemliydi. Bu problemlerin çözümü için diferansiyel hesabı uygulamak gerekir.Üçüncü problem de, bir fonksiyonun maksimum veya minimum değerlerinin bulunması sorunuydu. Örneğin, gezegen hareketlerinin incelenmesinde, bir gezegenin Güneş'ten en büyük ve en küçük mesafelerinin bulunması gibi maksimum ve minimum problemleri ile karşılaşılmaktaydı.Dördüncü problem ise, bir gezegenin verilen bir süre içinde aldığı yol, eğrilerin sınırladığı alanlar, yüzeylerin sınırladığı hacimler gibi problemlerdi. Bunların çözümleri integral hesap yardımıyla bulunur.Newton 1665 yılında uzunluklar, alanlar, hacimler, sıcaklıklar gibi sürekli değişen niceliklerin değişme oranlarının nasıl bulunacağı üzerinde düşünmeye başlamıştı. Bir niceliğin diğer birine göre ansal değişme oranını (dx/dy) diferansiyel hesap ile bulmuş ve bu işlemin tersiyle de (integral hesap) sonsuz küçük alanların toplamı olarak eğri alanların bulunabileceğini göstermiştir. Newton, iki mekanik problemin çözümünü bulmaya çalışırken diferansiyel entegral hesabı geliştirmiştir. Bu problemler:1) Gezegenin hareketi sırasında yörüngesi üzerinde katettiği yoldan, herhangi bir andaki hızını bulmak, 2) Gezegenin hızından, herhangi bir anda yörüngesinin neresinde bulunacağını hesap etmekti. Bu problemlerin çözümüne hazırlık olarak Newton, y = x2 denkleminde herhangi bir andaki yolu y, ve düzgün bir dx hızı ile alınan başka bir andaki yolu da x ile göstererek, 2xdx'in aynı anda y yolunu alan hızı temsil edeceğini söylemiştir. Newton diferansiyel-integral hesabı bulduğunu 1669 yılına kadar kimseye haber vermemiş ve ancak 42 yıl sonra yayınlamıştır. Bundan dolayı da Leibniz ile aralarında öncelik problemi söz konusu olmuştur. Leibniz, Newton'dan daha iyi bir notasyon kullanmış, x ve y gibi iki değişkenin mümkün olan en küçük değişimlerini dx ve dy olarak göstermiştir.1684 yılında yayımladığı kitabında dxy= xdy+ ydx, dxn= nxn-1, ve d(x/y)=(ydx-xdy)/y2 formüllerini vermiştir.Newton matematiğin başka alanlarına da katkıda bulunmuştur. Binom ifadelerinin tam sayılı kuvvetlerinin açılımı çok uzun zamandan beri biliniyordu. Pascal, katsayıların birbirini izleme kuralını bulmuştu; ancak kesirli kuvvetler için binom açılımı henüz yapılmamıştı. Newton (x-x2)1/2 ve (1-x2)1/2 açılımlarını sonsuz diziler yardımıyla vermiştir. Principia'da Newton, Galilei ile önemli değişime uğrayan hareket problemini yeniden ele alır. Uzun yıllar Aristoteles'in görüşlerinin etkisinde kalmış olan bu problemi Galilei, eylemsizlik ilkesiyle kökten değiştirmiş ve artık cisimlerin hareketinin açıklanması problem olmaktan çıkmıştı. Ancak, problemin gök mekaniğini ilgilendiren boyutu hâlâ tam olarak açıklanamamıştı. Galilei'nin getirdiği eylemsizlik problemine göre dışarıdan bir etki olmadığı sürece cisim durumunu koruyacak ve eğer hareket halindeyse düzgün hızla bir doğru boyunca hareketini sürdürecektir.Aynı kural gezegenler için de geçerlidir. Ancak gezegenler doğrusal değil, dairesel hareket yapmaktadırlar. O zaman bir problem ortaya çıkmaktadır. Niçin gezegenler Güneş'in çevresinde dolanırlar da uzaklaşıp gitmezler?Newton bu sorunun yanıtını, Platon'dan beri bilinmekte olan ve miktarını Galilei'nin ölçtüğü gravitasyonda bulur. Ona göre, Yer'in çevresinde dolanan Ay'ı yörüngesinde tutan kuvvet yeryüzünde bir taşın düşmesine neden olan kuvvettir. Daha sonra Ay'ın hareketini mermi yoluna benzeterek bu olayı açıklamaya çalışan Newton, şöyle bir varsayım oluşturur: Bir dağın tepesinden atılan mermi yer çekimi nedeniyle A noktasına düşecektir. Daha hızlı fırlatılırsa, daha uzağa örneğin A' noktasına düşer. Eğer ilk atıldığı yere ulaşacak bir hızla fırlatılırsa, yere düşmeyecek, kazandığı merkez kaç kuvvetle, yer çekim kuvveti dengeleneceği için, tıpkı doğal bir uydu gibi Yer'in çevresinde dolanıp duracaktır Böylece yapay uydu kuramının temel prensibini de ilk kez açıklamış olan Newton, çekimin matematiksel ifadesini vermeye girişir. Kepler kanunlarını göz önüne alarak gravitasyonu F = M.m /r olarak formüle eder. Daha sonra gözlemsel olarak da bunu kanıtlayan Newton, böylece bütün evreni yöneten tek bir kanun olduğunu kanıtlamıştır. Bundan dolayı da bu kanuna evrensel çekim kanunu denmiştir. Newton'un diğer bir katkısı da fizikte kuramsal evreyi gerçekleştirmiş olmasıdır. Kendi zamanına kadar bilimde gözlem ve deney aşamasında bir takım kanunların elde edilmesiyle yetinilmişti. Newton ise bu kanunlar ışığında, o bilimin bütününde geçerli olan prensiplerin oluşturulduğu kuramsal evreye ulaşmayı başarmış ve fiziği, tıpkı Eukleides'in geometride yaptığına benzer şekilde, aksiyomatik hale getirmiştir. Dayandığı temel prensipler şunlardır:1. Eylemsizlik prensibi: Bir cisme hiçbir kuvvet etki etmiyorsa, o cisim hareket halinde ise hareketine düzgün hızla doğru boyunca devam eder, sükûnet halindeyse durumunu korur. 2. Bir cisme bir kuvvet uygulanırsa o cisimde bir ivme meydana gelir ve ivme kuvvetle orantılıdır (F = m.a). 3. Etki tepki prensibi: Bir A cismi bir B cismine bir F kuvveti uyguluyorsa, B cismi de A cismine zıt yönde ama ona eşit bir F kuvveti uygular. Newton'un ağırlıkla ilgilendiği bir diğer bilim dalı da optiktir. Optik adlı eserinde ışığın niteliğini ve renklerin oluşumunu ayrıntılı olarak incelemiştir ve ilk kez güneş ışığının gerçekte pek çok rengin karışımından veya bileşiminden oluştuğunu, deneysel olarak kanıtlamıştır.Bunun için karanlık bir odaya yerleştirdiği prizmaya güneş ışığı göndererek renklere ayrılmasını ve daha sonra prizmadan çıkan ışığı ince kenarlı bir mercekle bir noktaya toplamak suretiyle de tekrar beyaz ışığı elde edebilmiştir. Ayrıca her rengin belirli bir kırılma indisi olduğunu da ilk bulan Newton'dur

THOMAS EDISON


İnsanlık tarihinin en büyük mucitlerinden biri olan Thomas Edison, 11 Şubat 1847’de Amerika’nın Ohio eyaletinde dünyaya geldi. Alman – İngiliz asıllı ve Hollanda göçmeni, koltukçu bir babanın ve İskoç asıllı eski bir Öğretmen olan annenin son ve yedinci çocuklarıydı. Babası’nın Milano’da işi bozulunca yedi yaşında Michigan'daki Mich Port Huron’a göç etmek zorunda kalmışlardı. Edison burada orta halli bir ailenin çocuğu olarak büyümeğe başladı ve ilköğrenimine burada başladı. Fakat başladıktan yaklaşık üç ay sonra algılamasının yavaşlığı nedeniyle okuldan uzaklaştırıldı. Bundan sonraki üç yıl boyunca özel bir öğretmen tarafından eğitildi. Son derece meraklı ve yaratıcı kişiliğe sahip bir çocuk olan Edison, 10 yaşına geldiğinde kendisini fizik ve kimya kitaplarına verdi.Oniki yaşına geldiğinde ailesine yardım etmek için Port Huron ile Detroit arasında çalışan trende gazete satmaya başlayan Edison, evlerindeki laboratuvarını trenin yük vagonuna taşıyarak, çalışmalarını burada sürdürdü. Bu dönemde Edison; Michael Faraday’ın “Experimental Research in Electricity” adlı yapıtını okudu ve derinden etkilendi. Bunun üzerine bir yandan Faraday'ın deneylerini tekrarladı bir yandan da kendi deneylerine ağırlık vererek daha düzenli çalışmaya ve notlar tutmaya başladı.Onbeş yaşına gelince kendi kazandığı tüm parayı bir baskı makinesine yatırdı ve Weekly Herald adlı bir gazete çıkardı. Bu gazetenin yazılarını kendisi trende yazıyor ve evde basıyordu. Ancak bir gün hareket halindeki bir furgona atlarken bir tren memuru tarafından yakalandı. Memur kulağını o kadar çekti ki günlerce kulak ağrısından kıvranmak zorunda kaldı. Ancak bu olay sonradan daha da ilerleyen sağırlığının başlangıcı oldu. Edison onaltı yaşındayken telgrafçılığı öğrendi ve ve dört yıl boyunca Middle West’te telgraf memuru olarak dolaştı. Bir Mucit olma isteği onda bu yıllarda başladı.1868'de kendine atölye kurdu ve aynı yıl geliştirdiği elektrikli bir oy kayıt makinasının patentini aldı. Aygıt oldukça ilgi topladı ama kimse tarafından satın alınmadı. Tüm parasını yitiren Edison, Boston'dan ayrılarak New York'a yerleşti. Edison'un şansı altın borsasının düzenlenmesinde kullanılan telgrafın bozulması üzerine döndü. Borsa yetkililerinin istemi üzerine aygıtı ustaca tamir eden Edison, Western Union Telegraph Company'den geliştirilmekte olan telgraflı kayıt aygıtları üzerinde yetkinleştirme çalışması yapma önerisi aldı. Bunun üzerine bir arkadaşı ile birlikte Edison Universal Stock Printer mühendislik şirketini kurdu. Ve sattığı patentlerle kısa sürede önemli bir servet edindi.Bu parayla New Jersey'deki Newark'ta bir imalathane kurarak telgraf ve telem aygıtları üretmeye başladı. Bir süre sonra imalathanesini kapatarak New Jersey'deki Menlo Park'ta bir araştırma laboratuvarı kurdu ve tüm zamanını yeni buluşlar yapmaya yönelik çalışmalara ayırdı. Edison’un patentini aldığı 1300’den fazla icadı vardır. Edison, 1876'da Graham Bell'in geliştirdiği konuşan telgraf üzerinde çalışmaya başladı. Aygıta karbondan bir iletici ekleyerek telefonu yetkinleştirdi. Ses dalgalarının dinamiği üzerine yaptığı bu çalışmalardan yararlanarak 1877'de sesi kaydedip yineleyebilen gramafonu geliştirdi. Geniş yankı uyandıran bu buluşu ününün uluslararası düzeyde yayılmasına neden oldu.1878'de William Wallace'in yaptığı 500 mum güçündeki ark lambasından etkilenen Edison, bundan daha güvenli olan ve daha ucuz bir yöntemle çalışan yeni bir elektrik lambasını geliştirme çalışmasına girişti. Bu amaçla açtığı bir kampanyanın yardımıyla önde gelen işadamlarının parasal desteğini sağladı ve Edison Electric Light Company'yi kurdu. Oksijenle yanan elektrik arkı yerine havası boşaltılmış bir ortamda (vakum) ışık yayan ve düşük akımla çalışan bir ampul yapmayı tasarlıyordu. Bu amaçla 13 ay boyunca flaman olarak kullanabileceği bir metal tel yapmaya uğraştı. Sonunda 21 Ekim 1879'da özel yüksek voltajlı elektrik üreteçlerinden elde ettiği akımla çalışan karbon flamanlı elektrik ampulünü halka tanıttı. Üç yıl sonra New York sokakları bu lambalarla aydınlanacaktı.1879’da Edison bir elektrik ampulü icat etti. Kömürleştirilmiş iplikten Flamanlarla deneyler yaptıktan sonra karbonlaştırılmış kağıt flamanda karar kıldı. 1880’de evde güvenle kullanılabilecek ampuller üreterek tanesini 2,5 dolara satmaya başladı. Ancak 1878 yılında bir İngiliz bilim adamı olan Joseoh Swan da bir elektrik ampulü icat etmiştir. Ampul camdı ve içinde kömürleştirilmiş bir flaman bulunuyordu. Swan, ampulün içindeki havayı boşlattı çünkü havasız ortamda flaman yanıp tükenmiyordu. İşte son olarak da bu iki adam güçlerini birleştirmeye karar vererek Edison ve Swan Elektrikli Aydınlatma Şirketi’ni kurdular.İki kez evlenerek altı çocuk sahibi olan Edison yaşamının sonuna kadar yeni buluşlar yapmaya devam etti. Geriye çığır açıcı buluşlarını yanı sıra, gözlemleriyle dolu 3.400 not defteri bıraktı.
18 Kasım 1931’de, 84 yaşındayken New Jersey de hayat veda etti.




ALBERT EINSTEIN (1879-1955)


Alman asıllı ABD'li fizikçi Albert Einstein, bütün insanlık tarihinin en büyük bilim adamlarından biridir. Çağdas fiziğin temellerini atan çalısmalarından bugün bile evreni ve evrende gözlediğimiz bütün olayları nasıl yorumlamamız gerektiğine dair yol gösterir. Yahudi bir ailenin oğlu olan Einstein, Ulm'da doğdu ve Münih'te öğrenime başladı. Okul yıllarında matematiğe özel bir ilgi duyarak bu alanda sivrildi. 15 yaşındayken ailesi İtalya'nın Milano kentine taşınınca Einstein İsviçre'ye geçerek Zürich Teknik Üniversitesi'ne girdi. 1900 de bu üniversitenin kuramsal fizik ve matematik bölümünü bitirdi. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Bern'deki patent bürosunda çalışmaya başladı bu görevden arta kalan zamanlarda fizik çalışmalarını sürdürdü ve 1905 te fiziğin gelişmesini sağlayan bir dizi incelemeler yaptı. Molekül boyutlarının hesaplanmasına ilişkin yeni bir yöntem önerdiği ilk incelemesiyle Zürich Teknik Üniversitesi'nden fizik doktoru ünvanını aldı. İskoçyalı botanikçi Robert Brown'un çiçektozlarında gözlemlediği "Brown hareketi"ne ilişkindi. Brown'ın gözlemlerine göre çiçektozları gibi küçük parçacıklar durgun bir sıvının içinde bile, durmadan hereket ediyordu. Daha önceleri bu olayın rastgele hareket eden sıvı moleküllerinin küçük parçalara çarpmasından olduğu düşünülüyordu. Einstein bu incelemesinde brown hareketin bi matematiksel durum olarak açıkladı.Einstein'ın üçüncü makalesinde gene yıllar önce keşfedilmiş çok ilginç bir olaya açıklık getiriyordu. Üzerine ışık gönderilen bazı maddelerin elektron yaydığı ama ışığın şiddetini arttığında yayılan elektronların enerjisinde değil yalnızca sayısında artış olduğu biliniyordu. Einstein fotoelektrik etki adıyla bilinen bu olayın açıklamasını yaparken ışığın hem dalgalar halınde hem de enerji yüklü küçük parçacıklar halinde yayıldığını öne sürdü. Bu parçacıklar yani bugünkü adıyla fotonlar maddeye çarptığında atomlardan elektron koparıyor ama serbest kalan elektronlar maddeden kurtulmaya çalısırken atomların çekim kuvvetiyle enerji kaybediyordu. Einstein özellikle bu çalısmasıyla 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne değer görüldü. Einstein aynı yıl yayımlanan dördüncü incelemesi en önemlisidir. Bu makalesinde özel görecelik kuramını 1916 da dahada geliştirerek genel görecelik kuramına ulaşmıştır. Einstein'ın kuramına göre cismin kütlesi,uzunluğu hatta olay süresince zamanın akış hızı cismin hızına bağlı olarak değişir. Bunlar insana inanılmaz gelen devrimci düşüncelerdi ve benimsenmesi çok uzun zaman aldı. Einstein'ın görecelik kuramıyla vardığı en önemli sonuçlardan biri de kütle ile enerjinin eşdeğerliliğidir. Demek ki kütle bir enerji birimi olduğuna göre kütleçekimi de bir kuvvet olarak değil uzayda kütlenin varlığından kaynaklanan bir enerji bandı olarak düşünmek gerekir. Bu nedenle uzaydaki büyük kütleli gökcisimlerinin yakınından geçen ısık ısınlarının doğrultusunda bir sapma olur bu da uzayın eğrilmesine yol açar. Einstein enerji ile kütle arasındaki eşitliği ünlü E=mc2(KARE) bağıntısıyla gösterdi. (E)enerji, (c)ısığın çarpma sayısı, (m) kütle. Işık hızının karesi çok büyük bir sayı olduğundan çok küçük bir kütle çok büyük bir enerjiye eşit olur. Dünyaca ünlü bir bilim adamı olan Einstein 1914 te Berlin'de kurulan bir arastırma enstütüsünde fizik bölümünün yoneticiliğine getirildi. I. Dünya Savaşı boyunca Almanya'da yasadı ve kararlı barışsever olarak savas karsıtı eylemleri destekledi. 1918 de barışı büyük bir sevinçle karşıladı. Ama 1933 te Nazi Partisi'nin iktidara gelmesi ve yahudilere karşı yürüttükleri eylemler yüzünden artık Almanya'da yaşaması olanaksızdı. Amerika'ya yerleşerek yaşamının sonuna kadar uğraşacağı "Birleşik Alan Kuramı" üstünde çalısmaya basladı. Ne var ki kuvvetle ilişkin bütün fizik kuramlarını tek bir kuramda birleştirmeyi amaçlayan bu çalısmasını sonlandıramadı. Einstein bütün yaşamı boyunca dünya sorunlarıyla cok yakından ilgilendi. Gerçek bir barışsever olmasına karsın Hitler Almanyasında atom bombası yapmak üzere çalısmalar başladığını öğrenince Almanya ve Japonya'nın böyle bir bombayı kullanmalarını engeller düşüncesiyle atom bombasının ilk kez ABD de yapılmasına ön ayak oldu. Ama II. Dünya Savaşı'nda bu bombaların Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılmasından sonra atom silahının denetlenmesini ve dünya barısının kurulmasını içtenlikle destekledi. Alçakgönüllü ve sevecen bir insan olan Einstein aynı zamanda bir müziksever ve yetenekli bir kemancıydı.



GALİLEO GALİLEİ




Adı 17. yüzyıl bilimsel devrimi ile birlikte anılan en önemli bilim adamlarından birisi olan Galileo (1564-1642), fizik, matematik ve astronomi gibi konularda çığır açan çalışmalar yapmış ve ilgisi daha çok hareket üzerinde yoğunlaşmıştı. Bu alandaki çalışmalarının sonucunda klasik mekaniğin temellerini kurmuş, Güneş merkezli astronomi sisteminin fiziğini geliştirmiştir. Aristoteles'e göre, her hareket onu hareket ettiren bir kuvvet sonucu meydana gelirdi; cisim bu kuvvet kendisini hareket ettirdiği sürece hareket ederdi. Galilei, günlük gözlemlere uyan bu Aristotelesçi yaklaşımı eylemsizlik prensibi ile yıkmıştır. Eylemsizlik prensibine göre, kendi haline bırakılan cisim, herhangi bir kuvvet etkisinde kalmadığı sürece, durumunu korur, yani hareket halinde ise hareketine, sükunet halinde ise sükunetine devam eder. Galilei'nin üstü kapalı olarak ifade ettiği, Newton'un ise formüle ettiği bu prensip ile yeni bir hareket kavramı ileri sürülmüş oldu. Buna göre, hareket cisimde bir değişiklik yapmaz; hareket bir durumdur, bir noktadan başka bir noktaya geometrik bir geçiştir; durma da harekete karşıt başka bir durumdur. Durma için kuvvet uygulanması gerekmiyorsa, hareket için de kuvvet uygulanması gerekmez; hareketin hızının değişmesi için ise kuvvet gerekir. Eylemsizlik, içinde bulunduğumuz Dünya'da gözlemlenemez; ancak ideal koşullar altında böyle bir durum meydana getirilebilir. Zaten Galilei'nin deneyleri de düşünce deneyleri idi. Galilei için gerçek dünya, matematik bağıntıların dünyası, Platon'un deyimi ile idealar dünyası idi. İçinde yaşadığımız dünyayı anlamak için, idealar dünyasından bakmak gerekliydi. Mükemmel yuvarlaklıktaki toplar, sürtünmesiz düzlemler üzerindeki hareketlerini, yalnızca idealar dünyasında sonsuza dek sürdürürlerdi. Doğa, geometrik harflerle (eğrilerle, dairelerle, üçgenlerle) yazılmış bir kitap gibiydi; doğayı anlamak için bu dili bilmek gerekiyordu.Hareket, cisimde bir değişiklik meydana getirmediğine göre, cisim aynı anda birden fazla harekete sahip olabilir. Bu hareketler birbirini engellemez ve birleşerek tek bir yörünge izler. Buradan, fırlatılan bir merminin, düzgün doğrusal hareket ile serbest düşme hareketinin bileşkesi olan parabol biçiminde bir yörünge izlediğini göstermiştir.Galileo'nun hareket konusunda çözüm getirdiği bir diğer konu da serbest düşme hareketi ile ilgilidir. Düşen bütün cisimlerin aynı ivmeye sahip olduğunu göstererek, serbest düşmenin sabit ivmeli bir hareket olduğunu saptamış ve serbest düşmede alınan yolun zamanın karesiyle orantılı olduğunu (S=1/2 gt2) göstermiştir.Sonuç olarak, Galilei'nin mekanik konusunu matematikselleştir-meyi başardığı söylenebilir. Düzgün ve sabit ivmeli hareketleri tanımlamış ve matematiksel formüllerini vermiştir. Modern hareket kavramını Galilei'ye borçluyuz.Galilei teleskopu astronomik amaçla kullanan ilk bilim adamıdır. 1609 yılında yaptığı bir teleskopla önemli gözlemler yapmış ve bu gözlemleri Yıldız Habercisi (Siderius Nuntius) adlı kitabında vermiştir.Onun astronomide yaptığı gözlemler, Güneş merkezli sistemi desteklediği, Aristoteles fiziğinin geçerli olmadığını kanıtladığı için oldukça önemlidir. En önemli gözlemleri Ay ve Güneş gözlemleridir. Ay'da kraterlerin, dağların ve vadilerin olduğunu görmüş ve bunun Ay ile Yer'in aynı maddelerden yapıldığının kanıtı olduğunu söylemiştir. Güneş'i gözlemlemiş ve Güneş üzerinde bulunan gölgelerin Güneş'in üzerinde yer alan lekeler olduğunu kanıtlamıştır. O zamanlarda, Güneş üzerinde görünen lekelere ilişkin iki açıklama bulunmaktaydı. Bunlardan birincisine göre, bu leke, Merkür'ün Güneş'in önünden geçerken oluşan gölgesiydi. Ancak Galilei bunun olanaksız olduğunu söyler. Çünkü Merkür'ün Güneş'in önünden geçişi yaklaşık yedi saat sürmektedir, ancak bu lekeler yedi saatten çok daha fazla Güneş'in üzerinde yer almaktaydılar. İkinci açıklamaya göre, bu lekeler, Güneş ve Yer arasında bulunan küçük gökcisimlerine aittir. Oysa, bu lekelerin Güneş üzerinde hep aynı yerde bulunduklarını tespit etmiştir. Eğer bu lekeler, küçük cisimlerin gölgeleri olsalardı, gözlem yerine bağlı olarak, Güneş üzerinde farklı konumlarda olmalıydılar. Galilei, Orion kümesini gözlemlemiş ve daha önce bulut olduğu varsayılan bu kümenin gerçekte yıldızlardan oluştuğunu bulmuştur. Yine Samanyolu'nun yıldızlardan oluştuğunu tespit etmiştir. Jüpiter'i gözlemlemiş ve Jüpiter'in çevresinde dolanan dört yıldız belirlemiştir. Bunların Jüpiter'in etrafında dönen uydular olduklarını bulmuş ve Jüpiter'le birlikte uydularını, "adeta minyatür bir Güneş sistemi" olarak tasvir etmiştir. Satürn'ün halkasını gözlemlemiş ancak teleskopu güçlü olmadığı için gezegenin halkasını iki yapışık parça olarak görmüş ve bunları uydu zannetmiştir. Gezegenin periyodik özelliğinden dolayı halka bir müddet sonra kaybolmuş ve bu parçaları göremeyen Galilei bu olaya çok şaşırmıştır. Onun bu şaşkınlığı sonrasında yazdığı cümleler ilginçtir: "Galiba Satürn onları yedi." Galilei ayrıca Venüs'ü gözlemlemiş ve Venüs'ün safhaları olduğunu tespit etmiştir. Bu gözlem, Copernicus'un ne kadar haklı olduğunun bir göstergesiydi. Batlamyus sisteminde Venüs, sürekli belli bir uzaklıkta olmalıydı ve sadece hilâl şeklinde görülmeliydi. Oysa gözlemler, Venüs'ün bazen çok yakın bazen de çok uzakta olduğunu göstermekteydi. Ayrıca Venüs, sadece hilâl olarak değil, değişik hallerde de görünmekteydi. Bu ise ancak Copernicus sistemi ile açıklanabilirdi. Bu da Güneş merkezli sistemi doğruluyordu.


John Logie Baird ve Viladimir Zyworykin

13 Ağustos 1888 yılında Baird İskoçya'da dünyaya geldi. Glasgow Kraliyet Teknik Üniversitesinden mezun oldu. Viladimir Zworykin ise 30 Temmuz 1889 yılında Rusya'da doğdu. St. Petesburg Teknoloji Enstitüsünden mezun olduktan sonra College De France'da öğrenimine devam etti. 1919 yılında Zworykin ABD'ye 1922 yılında ise Baird İngiltere'ye yerleştiler. Zworykin bir süre Westinghouse Electric Company adlı şrkette çalıştı. Baird ise görüntü aktarımı üzerine yoğunlaşmaya başladı.
Baird 1923 yılında portre ve manzaraları iletme sistemi adı altında bir sistem için patent başvurusunda bulundu ve 1 yıl sonunda başvuru kabul edildi. Zworykin ise katodik ışınlı bir televizyon tüpü icat etti. Ancak bu icadın patentini alması kolay olmadı 1923 yaptığı başvuru açılan davalar yüzünden 1938 yılına kadar uzadı ve sonunda kabul edildi. yıl sonra kineskop isimli bir tv alıcısının patenti için başvurdu. 1926 yılına gelindiğinde Baird tv için somut adımlar atmaya başladı ve dünyanın ilk televizyonunu Fonovizör adı ile halka tanıttı. Tv ile beraber icat ettiği görüntü kaydedici sisteminde patentini aldı. Bu sırada Zworykin Pittsburgh Üniversitesinde yaptığı doktorayı tamamladı. 1928 yılında Baird bir ilke daha imza atarak ilk renkli TV'yi halka tanıttı ve ilk defa okyanus aşırı tv yayınını başardı. Optik görüntü iletimi isimli sistemi için patent başvurusu yaptı. 1937 yılında BBC televizyonu Baird'in mekanik televizyonu için yayın yapmayı kesti ve Isaac Shoenberg'in elektronik sistemleri için yayın yapma kararı aldı. Bu elektronik sistem aslında Zworykin tarafından geliştirilen bir sistemdi. Baird 1946 yılında 57 gibi genç bir yaşta İngiltere'de hayatını kaybetti. Zworykin ise 1982 yılında ABD'de 92 yaşında hayata gözlerini yumdu.






Alexander Graham Bell

3 Mart 1847 yılında İskoçya'da Edinburgh'da doğdu. Edinburgh'daki McLauren's Akademisinde öğrenim gördü. 1860 yılında Kraliyet Lisesi'nden mezun oldu. Graham Bell'in iki erkek kardeşi veremden öldü. Bu ölümler nedeni ile doktorlarının tavsiyesine uydular ve Kanada'ya göç ettiler. 2 sene gibi kısa bir süre burada yaşadıktan sonra Amerika'ya yerleştiler.1873 yılında Boston Üniversite'sinde ses fizyolojisi profesörü oldu. Kullanılabilir ilk telefonun icadını 1875 yılında yaptı ve patentini 1 yıl sonra aldı.1877 yılında Bell Telephone Company adlı şirketi kurdu. 1880 yılında şirketten ayrıldı ve işitme engelliler üzerinde çalışmak için Volta Laboratuvarı'nı kurdu. İşitm engelliler için konuşmaların ışınlar aracılığı ile iletilebilmesini sağlayan Photophone isimli icadını gerçekleştirdi.
1880 ve 81 yılları arasında Edison'un Fonograf'ını geliştirmeye çalıştı. Bu araştırma geliştirme sonucunda kayıt tutabilen Graphopone ortaya çıktı. Bu prototip ile yaptığı kayıtlar halen Amerika'daki Smithsonian Enstitüsü'nde saklanmaktadır. Aynı yılın sonlarına doğru ilkel bir metal dedektör icat etti. Bunu geliştirmek için herhangi bir çaba göstermedi ancak 1925 yılında aynı temellere dayanan daha gelişmiş bir modeli Gerhard Fisher icat edecekti.Yeni doğan bir bebeği solunum rahatsızlığı nedeniyle ölünce bunun üzerinde çalıştı. Yapay bir akciğer üretmeyi başardı ve adını Vacuum Jacket koydu. 10 Kasım 1882 yılında Amerikan vatandaşlığına geçti. Bir yıl sonra Dünyaca ünlü bilim dergisi Science'ın kurulmasında birçok katkısı oldu.1888 yılında ise National Geographic Society'nin kurulmasına yardımcı oldu. Sağır vatandaşlara konuşma öğretmek için bir dernek kurdu. 1904 yılında Bileşik Hücresel Hava Aracı isimli bir icat için patent aldı. 1907 yılında havacılık deneyleri birliğinin kurulmasına yardımcı oldu. Hayatı boyunca 30 patent aldı ve75 yaşına geldiğinde 1922 yılında hayata gözlerini kapadı.